Centilmen
Yazar: Melis ZararsızBembeyaz karlar içinde başlayan film, bizi bambaşka diyarlara sürükleyecekmiş, bilemezdik. İsveç'in karlı tepelerinde yol alan bir çift, ismi Jack mi Edward mı yoksa hiçbiri mi asla bilemeyeceğimiz karakterin(George Clooney) birşeylerin ters gittiğini bize baştan beri hissettiren gergin bakışları sonrası silah sesleri duyarlar ve hadi biz ona Jack diyelim, hiç ummadığımız bir hareketle filmin beşinci dakikasında bizi koltuğumuzda hoplatır, evet, filmin içine girmeye hazırız artık.
Fakat birden fon değişir, karlar buzlar erir ve Avrupa'nın daha sıcak iklimlerine doğru gittiğimizi farkederiz. Filmin geri kalanı boyunca İtalya'da olacağız artık, İtalya'nın dar sokaklarında koşacağız, saklanacağız, binbir paranoya yaşayacağız Jack ile birlikte. Çünkü Jack bir kiralık katil ama halinden hiç memnun değil. Yüzüne başından beri farkettiğimiz bir: "bu işten nefret ediyorum, ben bir zavallıyım, kendi hayatımı yaşayamıyorum, bıktım, bırakıcam bu işleri" ifadesi oturmuş durumda. İşi gereği soğukkanlı, hissiz gibi davranmak zorunda ama içerde çığlık çığlığa bağıran bir iyi kalp var. Karakter çözümlemesinin epey üstüne giden bu filmde Clooney rolünün hakkını vermiş doğrusu. Fazla diyalog olmayan bir senaryo bu ama gözler, mimikler, durgun anlar, küçük detaylar, herşeyi anlatıyor doğrusu. Gerilim ve heyecan yüklü olmasına rağmen ağır tempolu olan film, izleyiciyi kızdıracak şekilde gereksiz bir yavaşlığa sahip değil. Aksine karakter çözümlemeleri için gerekli bazı durakları var filmin. Diyalog az dedik, belki sadece Jack'in İtalya'da arkadaşlık kurduğu pederle olan diyalogları filmde biraz fazla kaçmış sanki, yani filmde genel anlamda, "anlatmamıza gerek yok, siz anladınız" durumu hakimken, pederle olan diyalogları fazla kör gözüm parmağına olmuş sanki.
Filmde Jack kendini İtalya'daki halka fotoğrafçı olarak tanıtıyor. Romanda ise ressam olarak tanıtıyormuş ve sürekli kelebek resimleri çiziyormuş, bu yüzden ismi Bay Kelebek'e çıkmış. Filmde Jack kelebeklere ilgiliydi, kelebekleri tanıtan kitaplar okuyordu, ormanlık alanda gezerken karşısına kelebekler çıkıyordu, ve sırtında bir kelebek dövmesi vardı. Kitabı okumayanlar için karakterin yumuşak tarafını besleyen bir imge detay, aynı zamanda kitaba selam çakmış, bu sonradan öğrendiğim bir detay olsa da hoşuma gitti, böyle göndermeler keyifli oluyor.
Filmin yönetmeninin ikinci uzun metraj denemesi bu. Anton Corbijn aslen profesyonel bir fotoğrafçı. Özellikle de müzisyenlerin fotoğraflarını çeken ve ilk filminde intihar eden bir müzisyenin hayatını anlatan (Control) yönetmen, bu filmi de kendi isteğiyle çekmiş, gerilim kitapları okumaya başlamış son son ve Martin Booth adlı İngiliz yazarın A Very Private Gentleman adlı romanından çok etkilenerek bunu beyazperdeye aktarmaya karar vermiş. İyi ki de karar vermiş çünkü ortaya, hem fotoğraftan hem de müzikten iyi anlayan bir yönetmenin özenli bir iş çıkmış.
Film, belki İtalya'da geçmesi nedeniyle, oldukça Avrupai bir havaya sahip, oldukça da bağımsız bir havası var. Yer yer bana Jim Jarmusch'un Limits of Control filmini anımsattı. Orada da yasadışı işler çeviren bir kişinin yalnızlığı, paranoyaları ve kendine yolculuğu söz konusuydu, bu kez fonda İspanya vardı.
Yönetmen epey umut verici, yeni filmlerini de merakla bekliyoruz. Son haberlere göre, zevkle seyrettiğimiz oyuncu Clooney'i de yakında, henüz post prodüksiyon aşamasında olan The Descendants filminde başrolde izleyeceğiz gibi görünüyor, onu da merakla bekliyoruz elbet.
Not: Son bir söz, filmin adı, "The American", uyarlandığı kitabın ismi ise "A Very Private Gentleman". Türkçe'ye "Centilmen" olarak çevrilmiş filmin ismi. Kitabı bilemem ama filmde Jack'in, İtalya'da yalnız bir Amerikalı olduğu üzerine epey gidiliyordu, dolayısıyla isminin bir anlamı vardı ama filmde "Centilmen" ne alaka, ben pek çözemedim, keşke "Amerikalı" olarak çevrilseydi dedim. Kişisel fikrim tabii.
twitter: blossomel
e-mail: blossomel@gmail.com