Küçük Beyaz Yalanlar
Yazar: Ali ErcivanGuillaume Canet, bundan birkaç yıl önce oyunculuktan yönetmenliğe başarılı bir geçiş yapmıştı. Yönetmen dalında César kazandığı Kimseye Söyleme (Ne le dis à personne) usta işi bir duygusal polisiyeydi. Merakla beklenen yeni filmi ise ülkesinde aynı derecede heyecanla karşılanmadı.
Küçük Beyaz Yalanlar uzun yıllardır beraber olan bir arkadaş grubunun öyküsünü anlatıyor. Her yaz yaptıkları gibi topluca tatile çıkmaya hazırlanıyorlar. Ancak içlerinden biri, Ludo, ciddi bir trafik kazası geçirince hepsi sarsılıyor. Yine de onun tedavisi sırasında elleri kolları bağlı beklemek yerine tatil planlarını uygulamayı tercih ediyorlar. Sadece daha kısa tutmak kaydıyla... Neyse ki film bunun ne kadar bencilce olduğunu hepsinin yüzüne bağırıyor bir noktada.
Arkadaşlarını bırakıp kaçmalarının sebebi, ölüm fikriyle yüzleşmeye hazır olmamaları belki. Ve kendi dertleriyle çok fazla meşgul olmaları. Birbirlerine karşı her konuda dürüst davrandıkları da söylenemez. Artık on beş, yirmi yıl önceki insanlar değiller. Bütün bu koşullar, aralarındaki çatışmaların tatil boyunca su yüzüne çıkmasına sebep oluyor.
Küçük Beyaz Yalanlar'ın olgun bir sinema girişimi olduğunu ve yetişkin dertlerine duyarlılıkla eğildiğini gözardı edemeyiz. Birinci sınıf oyuncu kadrosunun katkısıyla umursadığımız, hatta sevdiğimiz karakterler yaratmayı başarıyor. Onlarla sevinip keyifleniyor, onlar için üzülüyoruz. Ancak filmin kendisi de tatil havasında, gevşek bir ritme sahip. Biçimle içerik uyuşuyor işte desek bile, iki buçuk saate varan süresiyle Küçük Beyaz Yalanlar biraz sarkıyor, odağını bulmakta güçlük çekiyor.
Lawrence Kasdan'ın 1983 tarihli The Big Chill adlı filmini izlemiş miydiniz? Küçük Beyaz Yalanlar benzer dertlerden yola çıkmış. Ancak her ne kadar yönetmen Canet temiz bir iş çıkarmışsa da senarist Canet aynı ölçüde derinlikli tahliller sunamıyor bize. Bazı karakterlerini son derece yüzeysel bir şekilde işlerken, iki aile babası olan Max ve Vincent arasındaki ilişkiyi neredeyse öykünün ana aksı haline getiriyor. Çünkü elindeki en -belki de tek- güçlü dramatik çatışma orada. Kimseye karşı yargılayıcı olmayacağım derken, kimi zaman fazla duygusal yaklaşıyor.
Biraz daha disiplinli, daha az dağınık bir öykü kurgusuna ihtiyacı var filmin. Dengeye ihtiyacı var diyelim ya da. Ayrıca finaldeki gözyaşı sömürüsü gibi bazı sahnelerden de kurtulmak gerek. Objektif bir gözün elinde bir haftalık daha montaj işi yani çoğu. Henüz ideal halini bulamamış gibi Küçük Beyaz Yalanlar.
Son bir not. Guillaume Canet, ilk filminde de birçok İngilizce şarkı kullanmıştı. Bu kez sadece kullanmakla kalmamış, filmini İngilizce şarkılara boğmuş. Kötü kullanıldıklarını söylemiyorum, yanlış anlamayın. Ancak kibirli olmakla ve bildikleri halde kendi topraklarında İngilizce konuşmaya yanaşmamakla tanınan Fransızların filmlerinde bu şarkıları böylesine çok duymak insanı şaşırtıyor doğrusu.
Twitter: aliercivan