Bazı kısımları salt ticaret hevesine gömülü Hollywood sinemasının yaratıcılık kavramını reddetme konusundaki tutarlılığı sürüyor. Yapımcıların temel ve değişmeyen hedef kitlesi olan ‘bile bile ladesçi' sinema seyircisinin bir sinema tacirinin karşısına çıkabilecek en iyi alıcı olmasından mütevellit, her sene, Battleship ve Battleship'e benzeyen birçok tatsız tuzsuz ‘çerez' filmler, sinema salonlarımızı ziyaret ediyorlar. Sinemadan yeni bir şeyler bekleme hevesimizin günden güne azaldığı şu günlerde (ki bu halet-i ruhiye bir sanat dalının doğasına büsbütün aykırı), ‘suçlu kim' ya da ‘suç ne' gibi sorular havada uçuşurken, prodüksiyon maliyeti olarak her biri ayrı birer ticari risk teşkil eden bu yüksek bütçeli tekdüzelikler, genelde oturdukları kumar masasından kazanarak kalkıyorlar.
Bu hafta salonlarımızı ziyaret eden Battleship de, yaratıcılıktan nasibini almayan yüksek bütçeli film ailesinin yeni ve bayat bir üyesi. Yapımcılarının, sinema seyircisine kolay satılan ne varsa içerisine kattıkları ve yaptıkları filmden çok cebinizdeki parayı önemsedikleri, pahalı bir çorba. Uzaylı istilasının karşısında kahramanca dikilen Amerikan askerleri, bayraklarının peşi sıra sürükledikleri sığ milliyetçilikleri, karizmatik ve mizahi repliklerle örülü b sınıfı diyalogları ve elbette kulaklarınızda kalıcı hasara neden olabilecek bir kuru gürültü tufanı... Uzun lafın kısası, karşımızda militarist bir lunapark eğlencesi var.
Gün geçmiyor ki, dünyanın odağındaki Amerika Birleşik Devletleri'nin başına olağanüstü bir durum gelmesin ve kanında kahramanlık olan milliyetleri oluşan bu ürkütücü vaziyete karşı cesurca direnmesin. Battleship de, ‘amiral battı' oyununun basit eğlence prensibini çıkış noktası olarak alıp uzaylı istilası öyküsünü bir deniz savaşı filmine çeviren bir bilimkurgu. Gerçi bilimkurgu dediğimize de bakmayın, zira bu birleşik kelimenin ilk kısmını oluşturan ‘bilim' kelimesi, tamamen ilkokul düzeyinde ve nedensellikten uzak tutulmuş. Uzak bir gezegenden, tam olarak nedenini anlayamadığımız bir amaçla dünyamızı işgale gelen ve tüm üstün teknolojilerine rağmen mantıklı hareketler sergileyemeyen uzaylılar var Battleship'de.
Bir önceki filmi Hancock ile iyi olmasa da en azından farklı bir süper kahraman filmi ortaya çıkaran Peter Berg, tıpkı Hancock'ta da olduğu gibi işin eğlence yönünü ön planda tutarak karakterlere, öyküye ya da sinemaya çok eğilmiyor. Ana iskeletten tamamen bağımsız o kadar çok sahne var ki, bir süre sonra ana iskeletin varlığını sorgular hale geliyoruz Battleship'te. ‘Tavuk dürüm sekansı' ve ‘futbol sekansı'ndan sonra kendimizi bir uzaylı istilası atmosferinin içine bırakmamız epeyce zaman alıyor. Aslında Peter Berg'in de ortaya karışık bir şeyler yapıp, salondakilerin nabzına göre şerbet vermeye çalıştığı pek saklı değil. Bu nedenle bütünü bir kenara bırakıp yalnızca parçalardan keyif almayı başarabilen sinemaseverlerin bu filmden tat alabilmesi mümkün.
Filmin neredeyse başından sonuna her saniyesine sinmiş olan ağır milliyetçi ve militarist tavır ise, bu her ne kadar eğlence kültürüne yönelik bir film olsa da, hepten rahatsız edici ve sıkıcı. Sırf milliyetçi tavrı daha keskin ve usulca törpüleyebilmek için öyküye eklemlenen Japon askerler ise mevzuyu iyiden iyiye samimiyetsiz kılıyor. Hem tematik olarak hem de Amerikan bayrağını ve Amerikan kahramanlıklarını gururla taşıması açısından, yakın dönem bilimkurgularından Dünya İstilası: Los Angeles Savaşı (Battle: Los Angeles)'nı da andırıyor Battleship; en az onun kadar yorucu ve sinemasal bir zekadan en az onun kadar nasibini almamış...
Battleship, afişinde ya da fragmanında ne görüyorsanız onu sunan; sizi kesinlikle şaşırtmayan bir film. Ciddiye aldığınız ölçüde rahatsız edici ya da eğlenceli... Sinemanın ciddi bir iş olduğunu ve propagandist tavrın can sıkıcı olduğunu düşünüyorsanız bu filmin herhangi bir anından keyif almanız mümkün görünmüyor; ancak bir filmi kafanızda belli başlı kliplere bölüp, suyunu sıkıp, eğlencesini çıkarabiliyorsanız, şansınızı deneyebilirsiniz.
kaankarsan@gmail.com
twitter.com/kkarsan