Hesabım
    Kara Kule
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Kara Kule

    Kara Kule'nin yolunda ilk adım!

    Yazar: Burçin Aygün

    Popüler edebiyatın gücünden hiçbir şey kaybetmeden yola devam eden ustası Stephen King'in efsane eseri Kara Kule artık sinema dünyasının da bir parçası. 1982 - 2012 yılları arasında toplam 7 kitaptan oluşan bir seri olarak okuyucu ile buluşan Kara Kule, fantastik kurgu örneklerinin şimdiye kadarki en değerli üyelerinden bir tanesi. J.R.R. Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi serisi ile karşılaştırılan, aslında oldukça farklı bir içeriğe sahip olan roman, fantezinin yanı sıra bilimkurgu öğeleriyle birlikte pişmiş, köklerini de biraz western'den almış bir kült. Birbirinden farklı gözüken bu türleri müthiş bir karışım haline getiren Stephen King'in en büyük eseri olarak görülen Kara Kule, 10 yıllık bir uğraşın sonunda sinema salonlarında seyircisini beklemeye başladı.

    Yaşadığımız Dünya'nın da içlerinde olduğu çok sayıdaki dünya, her şeyin merkezinde yer alan ve düzeni sağlayıp, koruyan Kule sayesinde hayattadır. Ancak Kızıl Kral tüm bu düzenin bozulmasını ve sonsuza dek sürecek bir yıkımın gelmesini arzular. Sağ kolu olarak bilinen Walter O'Dim adlı büyücü ise bu arzuyu gerçekleştirmek için farklı dünyalarda, başı ve sonu bilinmeyen bir zaman dilimi içinde korkunç işlere imzasını atar. Mid-Earth (Orta-Dünya)'da da terör estiren Walter, Kule'yi korumakla yükümlü olan Silahşörler'in kökünü kurutmak üzeredir. Büyük savaşlar neticesinde ise geriye tek bir tanesi kalır; ümitsiz, kırılmış, öfke ile dolu olan Roland Deschain. Roland'ın hedefi Kara Kule'yi bulmak ve yıkımdan kurtarmaktır.

    Kara Kule: Silahşör adlı ilk kitapla başlayan serüven, yine aynı adlı son romanla nihayetine ermiş, finali ile on yıllar sonra serinin hayranlarını şok etmişti. Vizyona giren uyarlama ise olayların sonrasını anlatıyor. En azından bir bakıma. Roland intikam için Siyahlı Adam olarak da bilinen Walter'ı kovalıyor, Tekerlek dönmeye devam ediyor.

    Peki beyazperdenin Roland'ı neler yapıyor?

    Kara Kule, 10 yıllık süreçte Ron Howard'dan, J.J. Abrams'a kadar değişik isimlerin elinden geçmiş ancak farklı anlaşmazlıklar sonucunda ünlü isimler projeden çekilmişti. Yeni senaryolar, oyuncu ekibi, bambaşka bir anlatım tarzı derken yapımın başına Nikolaj Arcel geçti. Arcel, Akiva Goldsman, Jeff Pinkner ve Anders Thomas Jensen ile birlikte senaryoya son noktayı koydu. Filmin senaryosuna dair sızan detaylar, daha sonra fragmanlar ve dedikodular derken serinin fanatikleri yolda olan film ile roman serisinin çok farklı olacağının farkına vardı. Nitekim hem haklı çıktılar, hem de bir o kadar haksız.

    Çoğu okuyucunun aklında Clint Eastwood benzeri bir Silahşör figürü varken, siyahi Idris Elba'nın Roland Deschain için seçilmesiyle başlayan endişe dolu süreç aslında hem tatlı hem de acı şekilde sonuçlanmış. Elba tüm endişeleri boşuna çıkartarak kusursuz bir Roland olurken, Siyahlı Adam rolündeki Matthew McConaughey tek kelimeyle kitaplardan fırlamış gibi. Bir tanesi intikam hırsıyla yanarken görevini bırakmış, "Atalarının yüzünü unutmuş", diğeri ise kötülüğün beden bulmuş haliyle her şeyi yok etmek için hiç durmadan çalışmış. Hikayenin filmdeki baş kahramanı genç Jack (Tom Taylor) ise aile sorunları ile uğraşan, korku dolu kabusların aslında gerçek olduğunu öğrenmek üzere olan bir genç. Nitekim Elba ve McConaughey gibi, genç Tom Taylor'da kusursuza yakın bir iş çıkartıyor. Annesi Laurie (Katheryn Winnick) ile olan ortak sahneleri, Orta-Dünya'ya kaçışı, özellikle de beklenmedik bir kayıp karşısında verdiği tepkiler ile muazzam bir tatmin hissi yaşatıyor. Kısa rolüne rağmen Winnick'e de küçük çaplı bir alkış gerekiyor.

    Film uyarlaması bir bakıma ilk iki kitap olan Kara Kule ve Üç'ün Çekilişi'nin karması halinde. Hatta diğer bölümlerden alınmış sayısız detay, hikayeyi genel seyircinin de anlayabilmesi için ana çatıya dahil edilmiş. Pimli (Fran Kranz) ve Sayre (Jackie Earle Haley) karakterlerinin varlığı, Kule'nin nasıl yıkılacağı, kaçırılan çocuklar, Fare Adamlar, Walter'ın Küreleri, Roland'ın babası, Kızıl Kral'ın gözü ve daha nice öğe de bunlar arasında. Silahşör ve dostlarının serüvenine aşina olanlar için harika birer detay olsa da, bu gibi göndermeler vizyon seyircisi tarafından yakalanamayacağı için amaçsız kalıyor. Yapımın en büyük sıkıntısı da burada başlıyor. Toplamda 7 kitaplık bir seride, farklı bölümlerde yavaş yavaş çözülen gizemler, karakterlerin boyut kazanması, King'in yarattığı bu evrenin her bir satırla edindiği değer sadece 95 dakikalık bir filmde beden bulmaya çalışınca kendi ağırlığı altında eziliyor.

    Silahşör Roland ve Siyahlı Adam gerektiği şekilde işlenemediği, ete kemiğe bürünecek süreyi bulamadığı için de Jake'in aksine gerekli değeri göremiyor. İki ezeli düşmanın geçmişine ayrılan sınırlı zaman, Silahşör'ün yeminini bozması ve intikam yüzünden başta babası olmak üzere atalarına ihaneti, Walter O'Dim'in tam olarak kim ya da ne olduğu, Kızıl Kral'ın amacı için neden bu kadar çaba harcadığı, hepsi de havada kalıyor. Başka bir deyişle, kendi sinematik evrenini yaratmaya çalışan King romanları, Kara Kule ile ciddi bir darbe alıyor. İşin üzücü tarafı ise projenin kendi başına bakıldığında sürükleyici, aksiyonu tatminkâr denebilecek, oyunculukların üst düzey olduğu, çok keyifli bir iş olması. Lakin iki karpuz, tek koltuğa sığmıyor, Kara Kule film serisinin ilk filmi bir sağa bir sola çarpıyor.

    Kara Kule, Stephen King'in toplamda 30 yılını verdiği, diğer romanları ile direkt olarak bağlantılı, inanılmaz detaylara sahip, kültleşmiş bir seri. Sinemaya kazandırılması için büyük çaba harcanan ancak yaratıcı farklılıklar yüzünden çekim süreci uzadıkça uzayan yapım, serinin hayranlarını zevkin doruklarına çıkartacak detaylarla dolu, teknik açıdan memnun eden, oyuncularıyla alkışı hak etmiş ancak kısacık süresiyle anlatacak nice şeyi yarım bırakmak zorunda kalmış bir eğlencelik. Her şeye rağmen muhtemel bir "uyarlama serinin ilk filmi" olarak salonlarda izlenmeyi kesinlikle hak ederken, sürükleyici kurgusu ve atmosferiyle seyirciye çok şey vaat ediyor.

    Not: Serinin, Kara Kule: Anahtar Deliğinden Esen Rüzgâr adlı bir başka kitabı daha olduğunu, dördüncü ve beşinci kitabın arasındaki olayları anlattığını not düşelim.

    burcinaygun@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top