Serinin En İyi Filmi!
2000 yılında Bryan Singer tarafından ilk kez beyaz perdeye yansıtılan X-Men, sampur sumpur bir masaldan başka bir şey değildi. Singer, bu çocuk masalını olabilecek en iyi şekilde sinemaya uyarladıktan üç yıl sonra ilkinden daha iyi bir devam filmiyle bu zırvalığı bize iyicene sevdirmişti. 2006'da ise Brett Ratner'ın yaptığı üçüncü film ilk ikisinin oldukça gerisindeydi.
Asıl seri bitmesine rağmen paraya doyamayan yapımcılar, Wolverine karakterinin kökenini bize sunmaya karar verdiler. Bu kez Gavin Hood kamera arkasına geçerek Ratner'ın ayıbını bir parça örten ama yine de sadece eğlencelik olarak baktığımız "X-Men Origins: Wolverine" filmine imza atmıştı. Sonra da 2011'de, X-Men hikayesinin en başına dönüp, Charles Xavier (Profesör X) ve Erik Lensherr (Magneto)'in aslında çok iyi arkadaşken nasıl düşman olduklarını göstermişlerdi. Yine gişe filmi olarak adlandırdığımız bu film "Son Direniş" ve "X-Men Origins: Wolverine" filmlerinden biraz daha iyiydi.
Serinin yeni filminin haberini aldığımda, James Mangold'un yönetmen koltuğuna oturduğunu duyunca beklentilerim arttı. Mangold'u, "3.10 to Yuma" gibi çarpıcı bir Western'le tanıdığım için Wolverine'de de müthiş işçiliğini kullanacağına şüphem yoktu. Ama filmin iyi olması için bir tek işçiliğin iyi olması yetmez. Hikayesinin ve özünün de iyi olması, ayrıca kendi içinde tutarlı olması gerekir. X-Men, ne kadar saçma hikayelere sahip bir çizgi roman dizisi olsa da, Mangold en düzgün hikayeyi seçmiş ve kendi içinde tutarlı, eli yüzü düzgün bir film yapmış.
Filmin hikayesi, üçüncü film olan Son Direniş'ten sonrasını anlatıyor. Hayatında en sevdiği kişi olan Jean'i dünyayı kurtarmak için yok etmek zorunda kalan Logan'ı depresyona girmiş bir halde buluyoruz. Ormanın bir kenarında, mağara adamı vaziyetinde yaşayan Logan'ı daha önce hiç görmediği biri olan Yukio adında bir Japon karşılıyor. Logan'ın, İkinci Dünya Savaşı sonunda Nagazaki'ye atılan atom bombasından kurtardığı bir asker olan Yashida, yıllar sonra Logan'a son kez teşekkür etmek için onu Japonya'ya çağırır. Ölüm döşeğinde olan Yashida, Logan'a normal bir insan olmayı (iyileşme yeteneğini elinden almayı) teklif eder. Bu noktadan sonra Logan kendini Yashida'nın torunu Mariko'yu kurtarmak için çabalarken her türlü tehlikenin içinde bulur.
Filmde Wolverine ile birlikte en çok gördüğümüz isim Yukio. Bu kahramanın yeteneği de ölümü görmek. Filmin başlarında geleceği gördüğünü düşündüğüm kahramanın niye Logan'a her şeyi söylemediğini merak etmiştim. Ama sonra anladım ki geleceği değil ölümü görüyormuş bu yetenekli kız. Artık her filme aşk hikayesi katıldığı için ilk önce Logan'ın bu çirkin kıza aşık olacağını sanmıştım. En azından böyle bir saçmalık yapmamışlar... Ama merak etmeyin yine de birine aşık oluyor. Tüm bu aşk ve aksiyon sekansları içinde filmin sürpriz sonunu tahmin etmek de epey zorlaşıyor.
Filmdeki düşman da, Wolverine ve Yukio dışında hatırladığım kadarıyla tek mutant olan insan kılığındaki bir yılan. Kahramanımızı, daha çok samuraylarla yakın görürken esas düşmanla Yukio savaşıyor. Viper'ın, güzel ve şirin yılan dilini çıkarıp tıslaması biraz komik olsa da derisini yolduğu ve milleti zehirlediği sahnelerin gergin ve iğrenç olduğunu söyleyebilirim. Zaten bu filmle kadınların da en az erkekler kadar, hatta bazı erkeklerden daha güçlü olabileceğini göstermek istemişler.
Filmde, kahramanın kendi dünyası çok iyi tanıtılıyor ve iyileşme yeteneği elinden alınınca, normal bir insan olarak hayatını sürdürmesinin verdiği zorluklar iyi bir şekilde yansıtılıyor. Beşinci kez Wolverine olarak izlediğimiz Hugh Jackman'e de bir ödül vermek lazım. Rolünü bu kadar iyi benimseyen başka bir süper kahraman oyuncusu var mıydı, hatırlamıyorum. Fakat haklarını yememek lazım; Robert Downey Jr. ve Christian Bale olabilir.
Bu arada Pacific Rim'den sonra bu filmde de bir robotla karşılaşıyoruz. Bu sefer orta boy, daha çok Iron Man'den esinlenerek yapılmış, Adamantium verilmiş bu robotun ölmesi oldukça zor. Samurayları zor yenen Wolverine, bu robotu nasıl devirecek diye merak ediyorsunuz ama kendini Wolverine'in koruması olarak ilan eden Yukio yardıma gelince bu zorlu düşmanı da devirmeyi başarıyorlar. Ayrıca Maskeli Süvari'den sonra bu filmde de tren üstü dövüş sahnesi izliyoruz. Ama bu filmdeki sahnenin daha heyecanlı ve aksiyonu bol olduğunu belirtiyim. Yine de peş peşe gelen filmlerde bu kadar çok ortak özellik olması biraz insanı bayıyor.
Filmin Japonya'da geçmesi de filme, güzellik ve farklılık katan bir başka unsur. Amerikalılar da filmlerinde hep kendi ülkesine zarar vermekten sıkılmış herhalde, bu sefer de Japonya'nın canını okuyalım demişler. Bana da baygınlık gelmişti artık, sürekli Amerikan şehirlerinin yerle bir olduğu filmler bir noktadan sonra kabak tadı veriyor. Daha geçen haftalarda, teröristler Beyaz Saray'ı yıkıp yakmış, Pacific Rim'deki dev robotlar ve canavarlar sokakları talan etmişlerdi. Gerçi del Toro, sadece Amerika'yı değil bu filmdeki gibi Uzak Doğu'yu da hedef almıştı.
Tabii ki Wolverine filminde Pacific Rim ve Beyaz Saray Düştü filmlerindeki kadar ortalığı yakıp yıkma sahneleri yok. Bu filmde şehirden çok adamların katledildiği sahnelere yer verilmiş. Mesela, Shingen Yashida ile Wolverine'in dövüştüğü sahne bayağı etkileyiciydi. Bunun yanında sırf aksiyon izlemek için gelmiş seyirci, bazı noktalarda sıkılabilir. Ama ben o niyetle izlemediğim için bana aksiyonu tadında geldi.
Bu yıl bol bol izlediğimiz ve izleyeceğimiz, yüksek bütçeli, patırtılı gürültülü, vur-kaç-kovala filmleri arasında en iyi olanlardan birisi; "Wolverine". Pacific Rim'in ve diğer X-Men filmlerinin çocuksu havası olmadığı için de çoğu kişinin daha çok beğeneceği bir film. Serinin en iyisi olmasının yanında, Iron Man'den sonra yılın en iyi süper kahraman filmi olmayı da hak ediyor. Mayıs ayında izlediğimiz yine kendi serisinin en iyi filmi olan Iron Man 3 kadar başarılı olamasa da Man of Steel'den biraz daha iyi. Berbat bir film olan Thor'un yeni filminden hiç bir beklentim olmadığı için şimdiden bu yakıştırmayı rahatlıkla yapıyorum Wolverine'e.
Bir önceki hafta Pacific Rim'e, "Önceki hafta vizyona giren Beyaz Saray Düştü'den her açıdan (hikayesi ve verdiği mesaj dışında) bir adım önde olmayı başarıyor" demiştim. Wolverine'e de, "Bir önceki hafta vizyona giren Pacific Rim'den daha üst düzey ve daha iyi bir gişe filmi olmayı başarıyor" diyebilirim.
X-Men hayranları benden önce koşup izlemişlerdir bile ama izlemeyen hayranı varsa, beklemenin anlamı yok gitsin izlesin. Onlar dışında, süper kahraman filmlerini sevenlerin fazlasıyla tatmin olacağı, film izlemeyi sevenlerin de eğleneceği bir film. Muhteşem veya kusursuz gibi sıfatları hiçbir şekilde hak etmese de kendi türünde oldukça iyi olup, amacına ulaşıyor.
Son olarak sabırsız Türk milletine bir uyarım olacak; madem iki-üç saat boyunca kafanızı bu tarz filmlerle şişirmeye bayılıyorsunuz, o zaman filmler bitince 2 dk bekleyin de bazı filmlerin sonundaki sürprizleri kaçırmayın. Pacific Rim'de de yaptığım bu uyarıyı yine yapıyorum. Bu defa çok daha önemli bir sürpriz bekliyor sizi... 8,2/10