Tüm zamanların en ünlü animelerinden birisi olan Death Note'un film uyarlaması için heyecanlıydım. Çünkü her ne kadar animeyi baştan sona kadar izlemeye vakit bulamamış olsam da hikayesi bana çok ilgi çekici gelmişti. Ayrıca yönetmen Adam Wingard'ın önceki Blair Witch, The Guest ve You're Next filmleri hiç de fena değildi. Bu yüzden bu işin iyi olacağını umuyordum.
Öncelikle sevilen bir şeyin filme uyarlamasının ne kadar zor olduğunu biliyorum, özellikle de animeler için. Çünkü ortaya çıkan sonuç iyi veya kötü olsun, bu tür filmler genelde seyirciyi ikiye bölüyor. Bunun en yeni örneğini daha bu yılki Ghost In The Shell'de görmüştük ve çoğu kişi o filmden pek haz etmemişti. Bense filmin orijinal animeye çok yakın olduğunu ve olabilecek en iyi uyarlamanın yapıldığını düşünmüştüm. Ama bunun dışında bir uyarlama yapılırken filmin, orijinal fikir arasında değişiklikler yapılacağını biliyorum. Bu yüzden alışılmış bir Death Note hikayesinden ziyade, bu dünyaya dair yeni bir şeyler görmek açısından bu filme karşı ilgiliydim.
Bu film hakkında söyleyebileceğim en iyi şey, yönetmen Adam Wingard'ın gerçekten denemiş olması. Yani diğer animelerin beyazperdeye uyarlandığı filmler arasından Death Note, Dragonball Evolution gibi tamamen rezalet bir iş değil. Yönetmen, hikaye ve atmosfer açısından bu dünyaya gerçekten de yeni bir şeyler katmaya çalışmış. Fakat yönetmenin gerçekten denemiş olmasının yanı sıra, bu film hiç de iyi değildi.
Önce filmin konusuna değinelim (eğer konunun hızlı ve mantıksız ilerlediğini düşünüyorsanız merak etmeyin, film de tıpkı böyle ilerliyor): "Okulda yalnız takılan bir genç olan Light Turner'ın eline gökten bir Ölüm Defteri düşer. Ve Ryuk ona bu defterin kurallarını açıkladıktan sonra Light, okulda tutulduğu kız olan Mia Sutton'u etkilemek için ona bu defterle neler yapabileceğini gösterir. Mia, Light'a aşık olduktan sonra bu ikili, defter ile kötü adamları öldürmeye başlar ve Light, Kira kişiliğine dönüşür. Fakat bu davayı üstlenen L, Kira'yı yakalamakta kararlıdır." Daha konuyu okurken bile bu filmin o kadar iyi olmayacağını görebiliyorsunuz, değil mi?
O halde bu filmi ilk önce animesi ile karşılaştıralım, sonra da kendi başına ele alalım. Karşılaştırmadan başlayalım: Anime hakkında bildiklerim sınırlı olsa da hikayeye dair bazı önemli şeyleri biliyorum ve burada onlardan 1-2 tanesine değineceğim. Animede Light Turner resmen bir dahi ve Kira kişiliğini edinmeye başladığında, dahilikten yavaş yavaş kötü birisi olmaya başladığını ama hala zekasını koruduğunu görebiliyorsunuz. Bu filmdeki Light ise sıkıntılı bir genç ve defteri alır almaz hemen herkesi öldürmeye başlıyor ve 5 dakika içerisinde Kira'ya dönüşüyor. Ve bu kötülüğü hangi ara benimsediğini hiç anlamıyorsunuz.
Ayrıca bu filmde Light ile Mia'nın defteri kullanıp Kira kişiliğinin popüler bir hale gelmesini gösteren bir montaj sahnesi var. Ama bölüm, aslında animede yaşanan en önemli gelişmelerden birisi. Filmse bunu direk montaj ile geçiştirmeye çalışmış.
Madem bu filmin animesi ile uzaktan yakından hiçbir alakası yok, o halde başlı başına nasıl bir film ortaya çıkmış? Çıkan sonuç "eh işte" dedirtiyor. Bu film televizyonda açık olabilir ve siz de sıkılmadan izleyebilirsiniz. Oyunculukları ortalama olan, iyi yönetilmiş fakat senaryo açısından büyük sıkıntılar yaşayan bir film olmuş. Anime hayranlarının nefret edeceği, normal bir film izlemek isteyenlerin izlerken sıkılmayacağı ama bittikten sonra hemen unutacağı, young/adult/romantik/fantastik türde bir film izlemek isteyenlerin ise bayılacağı bir film olmuş. Elimizdeki durum böyle.
Oyunculuklardan bahsedelim biraz. The Fault In Our Stars ve Paper Towns'da oldukça hoşuma giden Nat Wolff'u bu filmde oldukça zorlama buldum. Gerçi tamamen oyuncuyu da suçlamak istemiyorum, onun bu filmdeki karakteri çok zayıftı. Senaristler, karakterin elinde Death Note olmasına rağmen ona yapacak düzgün bir şey vermemişler. Bu yüzden ana karakter olmasına rağmen filmi izlerken onu hiç umursamıyorsunuz.
Geçen yıl The Nice Guys'da olan Margaret Qualley ise Mia rolünde fena değildi. Lakeith Stanfield'in L'ine ve özellikle de Willem Dafoe'un Ryuk'una bayıldım, karakterlerinin özellikleri tıpkı animedeki gibiydi.
Bu filmle ilgili en çok canımı sıkan şey, gerçekten de ortada bir potansiyelin olması. Çünkü bu film kesinlikle kötü bir iş değil, sadece her yönüyle yetersiz ve olabilecek en klişe olaylara sahip bir film. Eğer bu filmin senaristleri değiştirilseydi ve filmin süresi daha uzun olsaydı, ortaya kesinlikle daha akılda kalıcı bir iş çıkabilirdi. Hatta madem Netflix bu filmi yapmış, neden bu filmi 10-13 bölümlük bir diziye çevirmemişler ki? Çünkü bu film anime hakkındaki en iyi şeyleri sürekli geçiştiriyor ve en sonunda da hiçbir yere varmıyor. Yani bütün bu film boşa yapılmış gibi hissettiriyor. Zaten 37 bölümlük, detaylarla dolu bir animeyi 100 dakikalık bir filme nasıl sığdırabilirsin ki?
Kısacası Death Note, kötü bir film değil. Sadece elinde olan güçlü potansiyeli elinin tersiyle iten ve ortaya olabilecek en sıradan işi çıkarmış olan bir film. Oyunculukları fena değildi, Adam Wingard'ın yönetmenliği başarılıydı ve genel anlamda yaratılan atmosfer etkileyiciydi. Fakat filmin senaryosu ileride ne olacağı konusunda o kadar kararsız ki, film sürekli nereye odaklanacağını şaşırıyor. Eğer 100 dakikanızı harcayacağınız bir film izlemek istiyorsanız, Death Note'a bir göz atabilirsiniz. Ama eğer animenin büyük bir hayranıysanız, bu filmden uzak durun. Bu filmin benim üzerimdeki en iyi etkisi, orijinal animeyi bir an önce izleme isteği yaratması oldu. İyi seyirler.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Adam Wingard'ın çabası.
+ Willem Dafoe'nun Ryuk'u.
+ Yaratılan atmosfer, hızlı tempo.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Anime hakkındaki en iyi şeyleri hızlıca geçiştirmesi.
- Zayıf karakterler, tahmin edilebilir senaryo.
- Hikayeye dair hiçbir ilgi çekici yönü olmaması.
TOPLAM PUAN: 4.8/10