Senaryosunu, Judith Guest'in aynı isimli romanından (1976) uyarlayarak Alvin Sargent'ın yazdığı ve ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çeken Robert Redford'un yönetmen koltuğunda oturduğu “Ordinary People”; psikolojik bir aile draması olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 6.2 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilerek, yapımcılarınca:
Brüt 90 milyon dolarlık, tahmini oldukça güç olan bir hasılat rakamına da ulaşmış olmasına ilaveten; "En İyi Yapım (Ronald L. Schwary)", "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Timothy Hutton), "En İyi Yönetmen (Robert Redford)" ve "En İyi Senaryo Uyarlaması (Alvin Sargent)" kategorilerindeki 4 Academy Ödülü'nü birden kazanmış olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Chicago'da yaşayan Beth (Mary Tyler Moore) ve Calvin Jarrett (Donald Sutherland) çifti, sahnelenenin; seyredenlerin kahkahaya boğuldukları bir komedi eseri olmasına karşın, Calvin'in düşüncelere dalarak uyukladığı tiyatro gösterisinin bitimiyle gecenin geç saatinde evlerine döndüklerinde, rüyasında gördüğü kabus ile uykusundan uyanmış olan lise çağındaki oğulları Conrad'ı (Timothy Hutton), halen uyku tutmamıştır...
***
Ertesi sabah...
Aç olmadığını söyleyen Conrad, kahvaltısını yapmadan; okula gitmek üzere evden dışarıya çıkar...
Kendisini yüzme takımındaki arkadaşlarından Joe Lazenby (Fredric Lehne), evinin önünden otomobiliyle alacaktır...
***
Okulda da, derslerine odaklanma problemi yaşayan Conrad telefon ile; hastanede yattığı süre boyunca, kendisiyle ilgilenen Dr. Crawford'un önerdiği bir psikolog olan Dr. Berger'i (Judd Hirsch) arar...
Ancak doktorun o an için, bir başka hastayla ilgileniyor olması sebebiyle; kendisiyle, meramını anlatabileceği uzunlukta konuşamaz Conrad...
Üstelik de rüyalarındaki; Forest Gölü'nde birlikte oldukları bir tekne kazasında, hayatını kaybeden ağabeyi Bucky'e (Scott Doebler) ilişkin karabasanlar da hız kesmeden devam ederken...
***
Bir sonraki sabah...
Psikolojik sağaltım gayesiyle dört ay boyunca hastanede yattıktan sonra, altı hafta önce taburcu olmuş olan Conrad; kendisine tanışarak kaynaşma soruları yönelten, Dr. Berger'in muayenehanesindedir...
Ve...
Bu ilk görüşmede, adını Perşembe ve Cuma koydukları günlerde olmak üzere; hem de Conrad'ın her gün yüzme antrenmanı bulunmasına rağmen, haftada iki seans bir araya gelmeyi kararlaştırırlar...
Böylelikle de psikolojik kontrolünü, kendi elinde tutabileceğini düşünmektedir Conrad...
Ki, haftada 100 dolara mal olacak olan bu psikolojik terapi sürecinden Conrad; akşam yemeği öncesi, annesi ile babasına da bahseder...
***
Bu arada...
Okuldaki yüzme koçu Salan'ın da (M. Emmet Walsh), Conrad'ın performansından memnun olmadığını öğreniyoruz...
***
Yine de, en azından şimdilik her şey yoluna girmiş gibi görünürken Beth kocasına; Noel tatilini, Londra'da geçirmek istediğini söylemesin mi...
Zaten büyük oğlu Bucky'nin ölümü sonrasında, ondan küçük olan diğer oğlu Conrad'a karşı oldukça mesafeli yaklaşmasının yanı sıra; Orhan Veli'nin "Ne atom bombası, Ne Londra Konferansı; Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna;" dizelerini anımsatırcasına olan bitene duyarsız davranan Beth, akşamları eve tıkılıp kalmaktan da hiç hoşlanmamaktadır...
***
Neyse...
Dr. Berger ile kararlaştırdıkları seanslara devam etmekte olan Conrad, uzunca bir süredir görmediği Hillsboro hastanesindeki arkadaşlarından Karen (Dinah Manoff) ile bir kafede buluşur...
İfade ettiğine göre, Karen'da; Dr. Crawford'un tavsiye ettiği bir psikoloğa gitmiş, fakat hiçbir faydasını görememiştir...
***
Haftalık seanslardan birinde:
Conrad doktoruna, kendisine sadece; "Odanı topla, dişlerini fırçala, iyi notlar al" diyen, çöp olarak nitelendirdiği annesiyle arasındaki iletişim kopukluğundan söz eder...
Halbuki vakti zamanında, annesi ile ağabeyi Bucky'nin arası fazlasıyla iyiymiş...
***
Elbette karısının aksine Calvin, yirmi yıllık dostu Ray'in (James Sikking) dikkatini çekebilecek bir biçimde; oğlu Conrad için endişelenmekte ve bunu, işine de yansıtmaktadır...
***
Derken...
Koçuyla konuşan Conrad, yüzme takımından ayrılır ve bundan ilk olarak da doktoruna söz eder...
Yani zaten umursamayacak olan annesi ile her zamanki gibi üzüleceğinden emin olduğu babasının, bu gelişmeden henüz haberleri yoktur...
Ve...
Beth bu gelişmeyi, oğlu yerine Joe Lazenby'nin annesinden duyacağı için kıyameti kopartacaktır...
***
Çok geçmez...
Büyükanne (Meg Mundy) ile büyükbabanın (Richard Whiting) ziyaretine gidildiği gündeki annesinin, kendisine karşı herkesin önündeki davranışı; Conrad açısından, bardağı taşıran son damla olur...
Neyse ki, bir sonraki gün...
Okul korosundaki kızlardan Jeannine Pratt (Elizabeth McGovern), imdadına yetişir de sinirleri biraz yatışır Conrad'ın...
Eve döndüğünde, Jeannine sayesinde kapıldığı iç ısıtıcı sevinçle telefona sarılan Conrad; mutluluğunu paylaşmak amacıyla Karen'ı arasa da, henüz okuldan dönmediği için kendisiyle konuşamaz...
Görüldüğü üzere, Conrad ve olaylar kısmen de olsa kontrol altına alınmış gibidir...
Peki gerçekten de öyle midir?
Dakika 60...
Vizyona girdiği yıl sinema salonunda izlediğimiz filmin geride kalanında, siz değerli sinemasever dostlarımızı; yukarıda yönelttiğimiz sorunun yanıtlanacağı, 64 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,