Vahşetin Çocukları
Yazar: Funda SularözAfrika, siyahlar (!), beyazlar (!), yoksulluk, güç, savaş, kan, ölüm, büyük oyunlar... ve çocuklar. Silahı taşıyabiliyorsan -kız ya da erkek farketmez- çocuk asker olursun. Hayatta kalmak için önce babanı öldürürsün, sonra bir küçüğü, sonra başka bir küçüğü... Bakmışsın sert bir adama dönüş(türül)müşsün, ama ölürken yine çocuk haline dönüşürsün!
Hollanda yapımı Vahşet Çocukları, 2010 Altın Portakal'daki gösterim adıyla Sükunet Ordusu -ki bence filme daha çok yakışan isim bu- Afrika'da yaşananlara çocukların alet edilmesini anlatıyor. Film yaşananları anlatırken, Doğu-Batı dünyası ayrımına gitmeden düzenin tüm taraflarına eleştirel bir şekilde yaklaşıyor.
Filmde; Abu isimli bir zenci çocuğu, köyünün basılması üzerine zorla, çocuklardan kurulmuş olan isyancıların ordusuna alınır. Bir yıl evvel annesini kaybetmiş beyaz çocuk (!) Thomas, tek arkadaşını kurtarması için babası Eduard'a baskı yapar. Bunun üzerine Eduard, Thomas'la birlikte vahşetin en şiddetli olduğu topraklara yola çıkar...
Abu, 10 yıldan beri milyonlarca insanın hayatını karartmış, çocuklardan bir ordu kurmuş olan eski devlet bakanı Michel Obeke'nin -çocuk askerleri tarafından söylenen ismiyle nam-ı diğer Daddy (babacık)- elindedir. Abu'nun bu orduya katılması ilk olarak babasını öldürmesiyle başlamıştır, köyü basan asker çocuklar ona bunu zorla yaptırmışlardır. Bu ordu girdiği köyleri yakar, insanları öldürür; bu orduda çocuk çocuğu öldürür. Aslında bakıldığında bildiğimiz 'eko sistem', eksik olan insanlık... Kendisine 'babacık' dedirten bir adamın elinde, bu çocuklar ormanda yaşam ve ölüm savaşı verirler. Sonunda da ya ölü çocuk olurlar, ya da yaşadıklarından sonra çocuklukları ve kimliği ölmüş savaşçı olurlar.
UNESCO'nun her ülkede izlenmesini tavsiye ettiği ve prömiyerinin Cannes Film Festivali'nde yapıldığı çocuk askerlerin filmi, senaryosunda kimi zaman kopukluklar yaşasa da, söylemi bakımından izlenilmesi gereken bir film, fakat ülkemizde maalesef İstanbul Avrupa'da üç sinemada gösterime girdi. Kimi zaman çarpıcı görüntülerle, kimi zaman kan ve şiddet göstermeden dahi içimize işleyen sahnelerle akıllarda kalacak bir yapım. Hele öyle söylemleri var ki, sadece o topraklar için değil, genel düzene dair insanı düşünmeye yönlendiriyor.
Sonuç olarak; her bölgenin, ırkın, cinsiyetin, insanın vb. kendine göre sıkıntılar yaşadığı bu dünyada, kimi daha korkunçlarını görüyor, kimi daha şanslı oluyor. Filmde de dendiği gibi; kiminin derdi Afrika'da yoksulluk ve işkenceyi yaşayan bu insanlar, kiminin derdi hayvanlar, kimininse küresel ısınma. Liste uzar gider; bir noktada susmamalı, izlemeli, tartışmalı, düşünmeli, düşündürmeli ve harekete geçmeli. Belki minik bir kedi için, belki koca bir bölgede yaşayan bir insan ya da insanlar için. Belki de bu film düşünmek, düşündürmek için güzel bir fırsattır...
Twitter: Fundasuo