Hesabım
    İşkence Okulu
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    İşkence Okulu

    İşkence Okulu

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Biz bu filmi daha önce görmedik mi? Okulun ezik genci arkadaşlarının şakalarından ve umutsuz bir aşkın acısından bunalarak intihar eder ve 'yarıştan' çekilir. Fakat öteki tarafta şakacı arkadaşlarıyla aynı dilden konuşabildiğini fark eder ve onlara bir takım korkunç şakalar hazırlar. Burada okullu gençlerin elinden bırakmadığı cep telefonları da rahmetlinin biricik oyun aracı haline gelir. Dışlanan, kendini yalnız hisseden ve kurtuluşu ebediyete göç etmekte bulan gencin ve arkadaşlarının İngiliz versiyonları var karşımızda. İşkence Odası'nın Okul filminden kopya çektiğini iddia edecek değiliz ama klip tadındaki okul bahçesi çekimlerini, ölümcül cep şakalarını ve diğer şeyleri Okul filminden hatırlamamak mümkün değil.

    İşkence Okulu'nun IMDB notu düşük olsa da, çıkan tek tük eleştiriden gördüğümüz kadarıyla yapım gösterildiği yerlerde eleştirmenlerden hiç fena not almamış. İngiliz okullarını hepimizden daha iyi bilen İngiliz eleştirmenlerden bazıları, öğrenci ve öğretmen gruplarının çok gerçekçi bir şekilde ortaya konduğunu belirtmişler. Okul koridorlarında dolaşan gotik'ler, emo'lar, geek'ler ve 'zengin'ler ortama bir karnaval havası verse de, anlaşılan gerçekçi bulunmuş. Filmin renkli karakterleri, belki fazla düşünmeden korku komedi olduğunu iddia edebileceğimiz filmin komedi yanına hizmet ediyor. Korku tarafı ise tıpkı Okul filminde olduğu gibi oldukça zayıf. Hayalet gencin diğerlerini izlediği, Chris Cunningham kurgularını andıran yerler çok yapay mesela. Kanlı intikam sahneleri ise şaşırtıcı derecede yaratıcılıktan uzak.

    Gelelim filmin en büyük günahına, az sayıdaki doğru cevabı da götüren yanlış cevaba. İlk yarım saat hayaletli bir korku filmi için çok önemlidir. Bize karakterleri ve onların hayatına giren gizemleri artık tanıtmış olmanız gerekir. Ana kahramanlarımızın da olayların farkına varmış ve kendilerince bununla baş etmeye çalışmış olmalarını bekleriz. İşkence Okulu'nda ise ancak ilk yarım saatten sonra gençlerden biri arkadaşlarının ölmediğini bağırabiliyor. Yani bizim bildiğimiz onlardan uzun süre gizleniyor. Bunu zeka seviyelerine de verebilirsiniz, anlarız.

    İngiliz sineması son yıllarda korku türünde ilginç örneklerle çıkıyor karşımıza. İngiliz sinemasına özgü bir gerçekçilikten çok uzaklaşmayan, gerilim öğelerini toplumsal ilişkilerin bozukluğunda arayan filmler geliyor. İşkence Odası ise, bize hiç özgün gelmemesini bir yana bırakalım, neye hizmet ettiği belli olmayan bir film. Bu haliyle seksenlerin okul filmlerinden bir adım öteye gidemiyor. Farklı telden çalan öğrencilerin arasındaki iktidar ilişkilerinin ne kadar karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale geldiğini söylemeyi başarıyor ama bu yetmez.

    Yetişkin izleyicilerin seveceği türde bir hikayeyi, okul öncesine hitap eden bir derinlikle ele alınca, olmuyor işte. Bu hikaye (yoksa kitap mı demeli?) sinemasının gerçekçi dinamiklerini bilen bir İngiliz sinemacının eline geçseydi, ortaya okul çağının travmalarını sergileyen anlamlı bir film çıkabilirmiş. Olmamış.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top