Hesabım
    Janjan
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Janjan

    Aşk ve İkiyüzlülük

    Yazar: Ali Ercivan

    Aydın Sayman'ın son yönetmenlik denemesi Janjan'ı bir Güneydoğu filmi zanneden çok kişi var sanırım. Küçük Ege kasabalarında geçen filmlerin farklı tonlarda lanse edilmesine alıştık herhalde. Sıcak, sevimli Ege hikayeleri anlatmak nedense prim yapıyor. Sayman'ın bu Ege tanımı klişesine rağbet etmemesine sevindim.

    Televizyon seyircisinin aşina olduğu iki genç oyuncusu (Hatırla Sevgili'den Berk Hakman ile Genco'dan Selen Seyven) ve tam bayrama denk gelen vizyon tarihi sayesinde seyircinin ilgi göstermesi beklenebilecek olan Janjan'ın, aslında Batı Anadolu'da geçen bir aşk filmi olduğunu insanların daha fazla fark etmelerini sağlayabilmek gerek önce.

    17 yaşındaki Güzel, ailesi tarafından belli bir arazi karşılığında Murtaza'ya verilir. Murtaza, köydeki gençlerin ve hatta imam nikahlı yeni karısının bile 'dede' olarak hitap edeceği yaşta olmasına rağmen Güzel'i eve kapar. Fakat Murtaza yalnız yaşamamaktadır. Almanya'ya çalışmaya gitmiş olan Ahmet, zihinsel engelli kardeşi Sadık'ı Murtaza'ya emanet etmiştir. Sadık'ın kasaba halkı arasındaki lakabı Janjan'dır. Aynı evde buluşan iki genç aşık olurlar.

    Şimdi, bu "aşık olurlar" kısmında benim tereddütlerim başlıyor. Film, bu iki gencin aşkının anlaşılması ardından kasaba halkının nasıl yüz değiştirip onları kınadığını ve bu aşka yaşam hakkı tanımadığını anlatmak derdinde. Janjan açısından, bu ilk bakışta bir aşk muhakkak. Daha o noktada da sorun başlıyor zaten. Güzel'i ilk gördüğü anda Janjan'ın yüzüne plan bile kesilmiyor. Hatta kamera o an karakterin yüzünü görebilecek bir noktada bile değil. Berk Hakman'ın o anda bir oyun yaptığını anlıyoruz sırtından bile ama o oyunu göremiyoruz. Daha ilk andan gözlerimizin, algımızın bu arayışı tatmin edilmiyor. Sonrası ise çok daha farklı açılardan düşündürücü.

    Zihinsel engelli durumuna paralel olarak, Janjan'ın bakışlarında biraz tekinsiz ve doğrusu pek sevimli de olmayan bir hal var. İşte Güzel'e de böyle bakıyor Janjan. Sonra, kasabanın gençleri sürekli evin etrafında dolanıp kızı izlemeye başlıyor ve onu elde edebilmek için Janjan'ı kandırmaya çalışıyorlar. Sürekli cinsel içerikli muhabbetler yapıp porno filmler izleterek, Janjan'ı tahrik ediyorlar. Amaçları hem sapık gözü ile baktıkları Murtaza'ya bir ders vermek, hem de Janjan'ın Güzel'i evden çıkarmasını sağlayıp, ondan faydalanmak...

    Fakat aklına bir kez cinsellik sokulan Janjan, kendi başına hareket etmeyi tercih ediyor ve aşktan başka bir şey cereyan ediyor perdede. Diyelim ki, izlediğimiz görüntüler yeterince vurgulayamasa da, Janjan'ın kıza ilk görüşte aşık olduğunu kabul ettik. Ve ediyoruz da, anlıyoruz yine bunu. Fakat Güzel'in Janjan'a aşık olması kısmı ne olacak?

    Kızın tarafından düşünecek olursak, zaten istemediği bir eve zorla gelin gelmiş. Burada zeka özürlü bir genç yaşıyor. Bu genç sürekli tecavüz edecekmiş gibi kendisine bakıp sırıtıyor (kusura bakmayın ama perdede gördüğümüz sadece bu). Daha sonra onu banyoya çekip yarı çıplak karşısına çıkıyor ve "gel beni yıka" der gibi bakıyor. Sonra dikiş dikerken onu öpmeye kalkıyor. En son tarlada elma toplarken bacağına sarılıyor. Ve her niyeyse, aralarında sadece bunların geçtiğine şahit olduğumuz bir süreç boyunca, kız Janjan'ın kendisine aşık olduğunu anlayıp bütün bunlardan hiç rahatsızlık duymuyor. "Biliyorum, seviyorsun beni" diyebiliyor.

    Aralarında hiçbir romantik yakınlaşma başlamadan, genç kızın normalde rahatsız olması gereken, korkması gereken sahneler onun da aşık olma süreciymiş gibi bize sunuluyor. Sonra da cinsel ilişkiye giriyorlar ve kız hamile kalıyor. Aslında oldukça geniş bir süreci anlatan filmde, olaylar bu noktadan sonra iyice hızlı gelişiyor. Kızın hamilelik sürecini birkaç dakikada aşıp doğuma varıyoruz. Bu süreçte zaten Janjan'ı Güzel'den uzak tuttuğunu anladığımız Murtaza, doğumun gerçekleştiği akşam da genci evden kovuyor. Yani, kızın hamile kaldığı cinsel ilişkinin ertesinde de ikisi arasındaki aşkın filizlendiğini görmüyoruz perdede. Bu aşamalar hızlıca geçiliyor çünkü. Filmin geri kalanı zaten kasaba halkının bu birlikteliğe karşı tepkisi etrafında dönüyor.

    Bütün bunların sonucunda da perdeye aslında bir aşk yansıdığını, afişte yazdığı gibi masum veya yönetmenin yakalamaya çalıştığı tonda masalsı bir aşk izlediğimizi söylemek mümkün değil. Ve filmin finali düşünülürse, amaç kesinlikle destansı bir atmosfer yaratmak. Şunu eklemek zorundayım ki, çok da güzel bir final bu. Seyirciyi memnun etmek için en önemli koz, iyi bir finaldir ya. Janjan'ın final kısmı gerçekten etkileyici.

    Çünkü yönetmen ve senarist sadece anlatmak istediği aşk hikayesini ilahi denebilecek bir sona bağlamakla kalmıyor burada. Başından beri ikiyüzlü, acımasız bir topluluk olarak çizdiği kasaba halkına da didaktizm tuzağına düşmeden, gözümüze sokmadan ders veriyor. Kimse çıkıp onlara "siz şöylesiniz, siz böylesiniz" demiyor. Onlar da belki anlamıyorlar hatalarını. Ama öyle bir şekilde değişiyorlar ki, hepsine kızgınlık duyan biz seyirciler de rahatlıyoruz derslerini aldıkları için. Fritz Lang'in Öfke (Fury) filmini hatırlatan (iki film arasında birden çok paralellik kurmak mümkün) linç girişiminin başını çeken, muhafazakar bir yetişkin ve genç delikanlılar takımı da rollerinde son derece inandırıcılar. Onların sahiciliği de filmin son kısımlarının gücünü besliyor. Keşke o aşkı başından beri öyle bir anlatsaymış da, finalinin gücü de hepten artsaymış diye düşünüyor insan.

    Bütün bunların yanında, filmin bir de Almanya ayağı var. Janjan'ın abisi Ahmet'in bu ülkede yaşadıklarını da azar azar izliyoruz arada. Kendisi Almanya'da bir hayat kurmuş. O ülkenin vatandaşı bir bayanla evlenmiş ve çocuk sahibi olmuş. İşini kurmasına yardım eden tarikata artık haraç vermek istemiyor. Fakat bu yüzden sıkıntı yaşıyor. Filmin bu ayağı da bir yerden sonra hızla ilerliyor ve Janjan'ın öyküsüne bağlanıyor.

    Bu noktada, Ahmet'in çalıştırdığı dükkanı satıp ülkesine dönmesi, bana fazla kolay bir çözüm gibi geliyor. Peşindeki adamlardan bu kadar kolay kurtulması mümkün değil diye düşünüyorum. Aslında kolay da olabilir başındaki beladan bu şekilde kurtulması. Fakat bunu görmemiz lazım. Hikayenin o kısmıysa bize gösterilmiyor. Çünkü Ahmet'e senaryoda biçilen tek işlev, Türkiye'ye dönüp Janjan'a yardım etmesi (ya da bu durumda edememesi). Zaten ana hikayemizden kopuk olan bir yan öyküyü hareketlendirmek için de bu tarikat baskısı eklenmiş işin içine. Belki bu yüzden o öyküyü tamamlamaya gerek duyulmamış.

    Ancak o zaman da şunu sormak gerekiyor: Filmin başından itibaren bir Almanya yan öyküsü işletiyorsunuz ama nasıl sonuçlandığını atlayıp bize göstermiyorsunuz. Sonra bu yan öykü gelip ana öykümüze bağlanıyor. Ama kahramanımıza kimsenin yardım etmediğini, onun çözümsüz bırakıldığını vurgulamak istediğiniz için bu abi karakteri de onu ortada bırakıyor. Yani, aslında hiçbir işe yaramayacak bir yan öykü için mi harcandı onca vakit? Hem de birçok başka süreci, filmin iskeletini oluşturan aşkı işlemeye vakit ayıramamışken. Bu karakteri filmden topluca çıkarıp Murtaza'yı Janjan'ın diyelim ki uzaktan bir akrabası yapsaydınız da yeterli olmaz mıydı?

    İşte böyle sorularla dolu Janjan. Bu denli uzun bir süreci 90 küsur dakikaya sığdırmanın yolu bulunamamış belli ki. Aydın Sayman'ın mizansen kurmak konusunda çok başarılı olduğunu söylemek de zor doğrusu ve birçok duygusal vurguyu kaçırdığını gözlemliyoruz. Ortaya çıkan duygusal boşlukları oyuncular da dolduramayınca, ortaya eksik bir film çıkıyor.

    Fakat bir aşk hikayesi olarak yetersiz kalsa da, küçük bir kasaba üzerinden toplumların genel ikiyüzlülüğünü, muhafazakarlık kisvesi altında barındırdıkları fesatlığı anlatmak noktasında başarısız olduğunu söylemek zor Janjan'ın. Ve yukarda da dediğim gibi, başarılı finali sayesinde salondan belli bir memnuniyet duygusuyla ayrılmanızı da sağlıyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top