Senaryosunu da Matthew Quick'in "The Silver Linings Playbook" (2008) isimli romanından uyarlayarak yazan David O. Russell'ın yönetmen koltuğunda oturduğu “Silver Linings Playbook”, baş rolleri paylaşan Jennifer Lawrence ile Bradley Cooper'ın yıldızlaştıkları bir romantik komedi olarak çıkıyor karşımıza...
Hani bu etkileyici performansı Lawrence'a, yılın "En İyi Kadın Oyuncu" kategorisindeki Academy ve Golden Globe ödüllerini de getirmiş zaten...
Gelin isterseniz pek çok "ters köşe sürpriz" de içeren filmimizin hikayesine biraz daha yakından bakalım...
Sekiz ay boyunca, Baltimore'daki Karel Psikiyatri Tesisinde rehabilitasyon da tutulan "bipolar disorder" hastalığından mustarip Patrick Jr. (Bradley Cooper), tüm yasal sorumluluğu üstlenen annesi Dolores Solitano (Jacki Weaver) tarafından çıkartılır...
Ne midir bu "bipolar disorder"?
Pat, bütün semptomlarını film boyunca "özenle" sergiliyor...
O yüzden biz ayrıntısına girmeyeceğiz...
Mevzuya devam edecek olursak:
Aynı tesisten, Pat'in taburcu olduğunu ve yol üstünde bırakacaklarını söylediği yakın arkadaşı Danny'i de (Chris Tucker) araçlarına alarak uzaklaşırlar...
Ancak aniden gelen bir telefon sonrasında, Danny'nin aslında taburcu olmadığını ve gizlice kaçmış olduğunu öğrenen Dolores, onu gerisin geriye hastaneye götürür...
Anne oğul eve girdiklerinde kendilerini, Pat'in taburcu olacağından habersiz olan Eagles beyzbol takımının takıntılı bir fanatiği olan babası Patrick Sr. (Robert De Niro) ile Randy (Paul Herman), şaşkınlıkla karşılayacaktır...
Sürekli olarak ayrı yaşadığı karısı Nikki'ye (Brea Bee) yeniden kavuşma planları yapan Pat, edebiyat öğretmeni Nikki'nin müfredatında yer alan Ernst Hemingway'in "Silahlara Veda / A Farewell to Arms" romanını hızlı bir tempo ile okur okumaz, kendince saçma bir finale sahip olduğunu düşündüğü için odasındaki kapalı pencereden dışarıya fırlatarak camı kırmasının yanı sıra sabahın dördünde annesi ile babasını da uyandırarak yataklarından kaldırır...
Ertesi sabah annesi Pat'i, Dr. Cliff Patel'in (Anupam Kher) kliniğindeki terapiye götürür...
Götürür götürmesine de...
Kendisinde kötü çağrışımlara neden olan "düğün şarkılarının" hoparlörlerden çalınıyor olduğunu duyar duymaz Pat, sinirlerine hakim olamayarak hırçınlık yapmaya başlar...
Ki gerçekte bu, doktorun Pat'e uyguladığı çok basit bir testtir...
Ve henüz sağlığına kavuşmadığı anlaşıldığı içinde ne kadar direnirse dirensin ilaçlarını kullanmaya devam etmesi gerekmektedir...
Yoksa tekrardan Baltimore'a kapatılacaktır...
Mahkeme kararı ile yasaklanmış olmasına karşın Nikki'yi aramak üzere gittiği, bir zamanlar kendisinin de tarih öğretmenliği yaptığı lisenin önünde kendisini görür görmez tir tir titreyen Müdür Nancy Meckers'a (Patsy Meck) rastlayan Pat, Nikki'yi sorsa da sadece Doug Culpepper'ın (Ted Barba) orada olduğu bilgisini alabilir...
Derken Bayan Meckers'i korkutan bu olayın ardından, koşarken yolda rastladığı Ronnie (John Ortiz) ve Nikki'nin yakın dostlarından olan karısı Veronica (Julia Stiles) Pat'i, Pazar akşamı için yemeğe davet ederler...
Nikki'den haber alma umudunu içinde hep taze tutan Pat'de geri çevirmez ve ağabeyi Jake'in (Shea Whigham) hediyesi olan Eagles takımından DeSean Jackson'ın 10 numaralı formasını sırtına geçirdiği gibi elindeki çiçeği ile bu nazik davete icabet eder...
Yalnız yemeğe Veronica'nın dul ve "işinden kovulmuş" olan kız kardeşi Tiffany'de (Jennifer Lawrence) katılacak ve huysuzluk çıkartarak yemekten erken ayrıldıklarında dışarıda Pat'e ciddi şekilde "asılacak" fakat halen karısı Nikki ile olan evliliğini kurtarabileceği duygusunu hiçbir zaman yitirmeyen Pat, bu teklifi kesin bir dil ile geri çevirecektir...
Üstelik aynı gece düğün kasetlerini bulamadığı için Pat, öfke nöbetine kapılarak tüm mahalleyi ayağa kaldıracaktır...
Tabii şikayet üzerine polis memuru Keogh da (Dash Mihok), kapılarına dayanmakta gecikmez...
Neyse...
Sabah koşusuna çıkan Pat yolda peşinden koşuşturmaya başlayan Tiffany ile karşılaşır ve hızlı bir biçimde ondan kaçar...
Ama Dr. Patel'den, Tiffany ile arkadaş olması yönünde bir öneri gelir...
Zira böylelikle Nikki, Pat'in nazik, yüce gönüllü, ihtiyacı olanlara yardım eden ve gelişme gösteren biri olduğunu düşünecektir...
Bu fikre kafası yatan Pat, bir diğer sabah koşusunda rastlamaya çalıştığı hatta gözleri ile aradığı Tiffany'e, "Bu restorana benimle gelir misin?" diye sorar...
Yanıt ise, "Saat 19.30'da beni al" olur...
Dakika 41...
Geride, kendi kişisel hedefleri için birbirlerinden karşılıklı olarak yardım isteyen Pat ile Tiffany'nin "En İyi Senaryo Uyarlaması" kategorisindeki BAFTA ödülünü de almış olan oldukça renkli bir hikaye sizleri bekliyor...
Elbette bilindiği üzere Pat'in hedefi, Nikki'ye kavuşmak...
Peki, Tiffany'nin ki?
Onu da kısa bir süre sonra öğreneceksiniz...
Bir de Tiffany'in "işten kovulma" macerasını duyunca eminiz gülmekten bayılacaksınız...
Keyifli seyirler,