Son zamanların en iyi gerçek korkusu!
Yazar: Burçin AygünKorku ve gerilim edebiyatının üstadı, dünya üzerinde eserlerini okusun okumasın neredeyse herkesin adını bir şekilde bildiği bir yazar, Stephen King. Şimdiye kadar yazdığı sayısız roman ve öykü ile sadece korku türünün değil, dramatik kurgunun da ne kadar “kralı” olabileceğini çok kez kanıtlamış bir isim. Esaretin Bedeli ve Yeşil Yol gibi efsaneleri yazan, sinemanın iki değerli uyarlama filmine kavuşmasını sağlayan King’in bir de epik romanı var. Daimi takipçilerinin geneli tarafından Mahşer romanıyla birlikte en iyi işi olarak nitelendirilen opus magnum’u, “O”.
1990’da mini dizi olarak televizyon ekranı için uyarlanan, Tim Curry’nin muazzam oyunculuğu sayesinde, aslında çok kötü bir uyarlama olsa da büyük şöhret kazanan O, bu sefer aslına uygun olarak bir sinema filmine dönüştü. Uzun yıllardır beklenen sinema uyarlaması, geçtiğimiz hafta ABD ve birkaç dünya ülkesinde daha vizyona girdi, şimdiye kadarki en yüksek gişe açılışını yapan korku filmi ünvanına kavuştu. Üstelik de akla hayale gelmeyecek bir ilk üç gün kazancıyla. Bundaki en büyük pay filmin kalitesi olduğu gibi, üzerinde iyice çalışılmış reklam kampanyasıydı. Peki bu PR çalışmaları filmi gereğinden fazla mı parlatmış derseniz, cevabımız koca bir hayır olur.
Daha önce 2013 tarihli Mama filmiyle adını duyuran Cary Fukunaga’nın çok farklı bir anlayış benimsemesi ve stüdyo ile yolunu ayırmasıyla projenin başına geçen Andy Muschietti. Arjantinli genç yönetmen Muschietti, gelmesini dört gözle beklediğimiz O sinema uyarlamasının perdenin arkasındaki gerçek yıldızı olmuş. Beyazperdeye hakkı ile aktarılması en zor işlerinden biri olarak görülen King’in O adlı devasa eserini “neredeyse” tam hakkını vererek çeken yönetmen, son zamanların en iyi korkusuyla bize selam veriyor. Sağlam bir kadro, iyi bir senaryo ve işini didik didik ederek tamamlayan bir yönetmen.
Orijinal adı ile IT, 1980’lerin büyük ses getiren korku romanıydı. 1950’lerde kendilerine ezikler adını vermiş bir grup çocuğun başına musallat olan katil bir palyaçoyu anlatan eser, 1000 küsür sayfa boyunca müthiş karakter portreleri resmediyor, edebiyatın en rahatsız edici kötülerinden birini, Pennywise’ı bizlerle tanıştırıyordu. Her 27 yılda bir ortaya çıkan, çocuklara sevimli bir palyaço olarak yaklaşıp, ağına düşüren Pennywise, onlarla besleniyor, daha sonra tekrar uykuya dalıyordu. Bu arada okuyucular da Main kasabasının bitmek bilmeyen dehşetini, korku dolu tarihine tanık olurken, Amerika’nın en büyük sorunlarını tekrar görüyordu; ırkçılık, ebeveynler ve yetiştirme kusurları, göz ardı edilen ve sadece “günü yaşa” düsturu ile yaşayan nesiller.
Pennywise Dans Eden Palyaço ise bunun gibi önemli konuları birer korku malzemesine çevirip, çocukları bunlarla avlıyor, korkuyla lezzetlenen etleriyle besleniyordu. Kitapta aile içi şiddet ve cinsel istismar gibi sorunlarla da boğuşulan bu macera 1980’lere kadar gelip, dönemin problemlerine de bakış atıp, geri dönen katil palyaçonun işini son kez bitirmek için doğdukları yurtlarına koşan yetişkin Ezikler’in epik final mücadelesi okuyucuları şok ediyordu.
Vizyonda bizleri şok edecek olan O filmi ise hikayenin çocuklar tarafını anlatıyor. Dönemi yakalamak için hikayemiz 1950’lerde değil, 1989’da geçiyor. Bu da O: İkinci Bölüm’ün 2016’dan bir hikaye anlatacağı anlamına geliyor. Yani izleyeceğimiz filmdeki dönemden yine 27 yıl sonra!
Yönetmen Andy Muschietti bahsini ettiğim gibi dersine çok iyi çalışmış. Stephen King’in sık sık tercih ettiği dostluk ve hayatla mücadele temalarını en iyi şekilde perdeye getirmiş. Yani doğaüstü olsun, olmasın her şeyin temelinde gerçek korkular var ve yönetmen bunun farkında. Genç aktör Bill Skarsgård’ın Tim Curry’nin tahtını salladığı inanılmaz Pennywise yorumu, akıllara Stranger Things’i getiren atmosferi (ki tam tersine dizi King eserlerinden bolca besleniyor), büyük filmlerin görüntü yönetmeni Chung-Hoon Chung’ın yetkinliği ve buram buran King ruhu kokan bir film!
Ezikler ekibine gelirsek; kardeşinin ölümünü kabullenemeyen lider Billy (Jaeden Lieberher), espirileriyle koltuktan düşüren Richie (Finn Wolfhard), hastalık hastası Eddie (Jack Dylan Grazer), duygusal ve zeki şişmanımız Ben (Jeremy Ray Taylor), ödlek ve şaşkın Stanley (Wyatt Oleff), gerçek hayatı kabullenemeyen Mike (Chosen Jacobs) ve ekibin tek kızı ancak en cesuru Bev (Sophia Lillis). Romanda önemli bir yeri olan ancak ilk filmde bir parça arka planda kalan hastalıklı, şiddet yanlısı Henry (Nicholas Hamilton)’ı da es geçmeyelim. Aslında projede yer alan oyuncuların her birinde, irili ufaklı yan rolleri canlandıran isimler de dahil olmak üzere tam bir performans şovu sözkonusu. O yüzden her bir karakter ve oyuncu için ayrı ayrı güzelleme yazmaya gerek yok. Pennywise Dans Eden Şeytan Palyaço hariç!
İkonik bir kötü olan Pennywise’a can veren, Tim Curry’e bu rolle birlikte tapan bir neslin de katkısıyla büyük bir yükün altına giren genç Bill Skarsgård, belki de kusursuza yakın bir karakter yaratmış. Eski mini dizide karaktere kitaptan uzakta bir yorum getiren Curry’nin aksine, aktör olabildiğince “aslına sadık, rahatsız edici, hem çekici hem de dehşete düşüren” Pennywise olmuş. Lakin düşük bütçe yüzünden yeterli özen gösterilememiş CGI katkılı sahneler, bu harika performansa yer yer gölge düşürmüş. O: İkinci Bölüm’de çok daha yüksek bir bütçenin garanti olacağını düşünürsek, bu sıkıntıyı şimdilik göz ardı edebiliriz.
O’nun en büyük sorununa gelecek olursak. Yetersiz CGI altyapısının dışında, süre bir korku filmine göre uzun olsa bile sürekli bir koşuşturma mevcut. Her karakterin arka planını anlatmaya çalışmak, Pennywise’ın tek başına çok sayıda kötüden daha beter olduğunu göstermek, bir yandan O’nun mitolojisine dair ufak tefek ipuçları sunmak, önemli karakterleri hikayeden silmeden onlara da yer vermeye çalışmak, başka bir deyişle yaklaşık 500 sayfalık detay dolu bir hikayeyi en iyi şekilde bir filme dönüştürebilmek. Ne kadar zorlu bir işe giriştiğini iyi bilen yönetmen, her önemli başlıkta yeterli dozu yakalamaya uğraşınca, oradan oraya sürüklenen, koştur koştur nefessiz kalan bir kurguyla başbaşa kalmış. Yani güzel bir girişten sonra dur durak bilmeden finale en iyi şekilde yetişmeye çalışan, çokça karakter, sayısız gönderme, fanatikleri mutlu etme çabası ve bir de sürükleyici olayım düşüncesiyle gelen acelecilik.
Bu iki unsuru dışarıda bırakacak olursak O filmi, Conjuring (Korku Seansı) serisiyle birlikte nice yıldır başımıza gelen en iyi şeylerden biri! Üstelik kitaba oranla azaltılmış vahşet seviyesine rağmen! Nitekim yapım çokça rahatsız edici sahneye sahip ve herkese göre değil!
2019’da vizyona girmesi planlanan O: İkinci Bölüm için epeyce beklememiz gerekiyor olsa da, yürekleri iyice ferahlatan bir detay var. Sıradaki kısım çok daha karanlık, ciddi ve vahşi olacak. Günümüzdeki yetişkin Ezikler’in serüvenini izleyecek, ayrıca sık sık çocuk hallerini göreceğimiz geçmişe geri döneceğiz. Hem de Bill Skarsgård ve Andy Muschietti ile!
Kesinlikle kaçırmayın!
* Sayfa sayısı fazla gözükse de, çok sürükleyici olan “Sansürsüz Tam Metin” O baskısını alın, okuyun diye de küçük bir tavsiye benden size.
burcinaygun@gmail.com