Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Milliyet
Yazar: Nil Kural
“Mama”dan hatırlanabilecek yönetmen Andy Muschietti, ona ün getiren filminden de anlaşılabileceği gibi korku türünde yetenekli bir isim. Nitekim Pennywise, televizyon uyarlamasından katbekat ve de romanın hayranlarını üzmeyecek derecede korkunç. Korku alanında bekleneni vermesi “O / It”in asıl kozu değil. Etkileyici yönü, filmin Muschietti’nin bir diğer King uyarlaması büyüme öyküsü “Stand by Me”nin havasını taşıması. Çocukların itilmişlikleri, travmaları ve yoksunluklarının birlikte, bir kaybedenler birliğine dönüştürerek vermede yakaladığı duygusallık “It”i diğer korkulardan ayırıyor. Ve korku bölümleri dışındaki bu kısımların John Hudges’un filmlerinin komediden arınmış versiyonuna ve “Stand By Me”nin sularına yaklaştırıyor. Pennywise korkuturken, kaybedenler arkadaş grubunun meydan okumasının duygusallığını yakalıyor. Bu yüzden bir korku başyapıtının havası sinema uyarlamasında alabildiğine işliyor, “It”i yılın filmlerinden birine dönüştürüyor.
Eleştirinin tamamı için: Milliyet
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Filmi elbette King’in kaynağında olduğu ve korku sinemasıyla ancak dolaylı ilişkisi bulunan Carrie, Cinnet, Esaretin Bedeli, Yeşil Yol gibi başyapıtlarla kıyaslamak gereksiz. Bu açıkça en saf haliyle bir korku filmi. Ve bu açıdan gayet başarılı. Özellikle ilk yarıda...Tüm o görsel açıdan kusursuz sahnelerin içerdiği arı korku duygusu, o tanımlanamaz gerilim...Giderek (ve 135 dakikalık uzunluğunun da katkısıyla) bu duygu biraz tavsamıyor değil. Ama sonuç olarak bu sinemanın en ürkütücü filmleri arasında yer alacak. Ama başka ilginçlikleri de var. Taşra zaten Amerikan sineması içinde gerçekten de tekin olmayan, hatta açıkça uğursuz bir mekandır: sayısız filmin gösterdiği gibi...Burada da öyle. Hele gençlerin acımasızlığı, ikisi de cinayetle sonuçlanan iki inanılmaz baba-evlat ilişkisi gibi toplumsal olaylar da işin içine katılınca...
Eleştirinin tamamı için: T24
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Gerilim sahnelerinin çoğunun gündüz girilen karanlık mekânlarda geçmesi filme özel bir hava veriyor. İyi çekilmiş korku sahneleri bir yana, yönetmen Andy Muschietti çocukların dünyasını, aralarındaki ilişkileri anlatırken de iyi bir iş çıkarıyor. Ağır makyaj altında bile olsa palyaçoda Bill Skarsgard’ın performansını ve filmin başarısında önemli bir pay sahibi olan çocuk oyuncuları da anmamız gerek. “O”nun sadece korku-gerilim sevenlere hitap etmediğini, ilgiye değer bir dram filmi olduğunu da belirtelim.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Muschietti’nin filminin güzelliklerine gelince: Senaryo 50’ler sonuyla 60’lar başı geçen öyküyü 80’lere taşımış ve o döneme ait nostaljik bir boyut katmış. Bisikletli çocuklar çetesi (ki kendilerine ‘Losers-Kaybedenler’ ismini takıyorlar) etrafa bir tür ‘E.T.’ tadı katıyor. O sırada gösterimde olan ‘Elm Sokağı Kâbusu’ ya da dönemin çok tutmuş iki filmi ‘Sixteen Candles’ ve ‘The Breakfast Club’ın oyuncusu Molly Ringwald’a yapılan göndermeler, gayet incelikliydi. Ayrıca metin, ekip üyeleri üzerinden feminizm, ırkçılık, ‘öteki’ olma hali gibi okumalara da soyunuyor. Tabii ‘düşman’a karşı ‘dayanışma ruhu’ da ön planda. Bir de kimi kadrajların tablo güzelliğinde olduğunu söylemeliyim.Oyunculuklara gelince... Çete üyelerini canlandıran minik oyuncular Jaeden Lieberher, Jeremy Ray Taylor, Sophia Lillis, Finn Wolfhard, Wyatt Oleff, Chosen Jacobs, Jack Dylan Grazer çok iyi oynuyorlar (özellikle de Sophia Lillis). ‘Pennywise’da Bill Skarsgard belki bir Tim Curry değil ama onun da iyi oynadığını söylemek gerek.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Milliyet
“Mama”dan hatırlanabilecek yönetmen Andy Muschietti, ona ün getiren filminden de anlaşılabileceği gibi korku türünde yetenekli bir isim. Nitekim Pennywise, televizyon uyarlamasından katbekat ve de romanın hayranlarını üzmeyecek derecede korkunç. Korku alanında bekleneni vermesi “O / It”in asıl kozu değil. Etkileyici yönü, filmin Muschietti’nin bir diğer King uyarlaması büyüme öyküsü “Stand by Me”nin havasını taşıması. Çocukların itilmişlikleri, travmaları ve yoksunluklarının birlikte, bir kaybedenler birliğine dönüştürerek vermede yakaladığı duygusallık “It”i diğer korkulardan ayırıyor. Ve korku bölümleri dışındaki bu kısımların John Hudges’un filmlerinin komediden arınmış versiyonuna ve “Stand By Me”nin sularına yaklaştırıyor. Pennywise korkuturken, kaybedenler arkadaş grubunun meydan okumasının duygusallığını yakalıyor. Bu yüzden bir korku başyapıtının havası sinema uyarlamasında alabildiğine işliyor, “It”i yılın filmlerinden birine dönüştürüyor.
T24
Filmi elbette King’in kaynağında olduğu ve korku sinemasıyla ancak dolaylı ilişkisi bulunan Carrie, Cinnet, Esaretin Bedeli, Yeşil Yol gibi başyapıtlarla kıyaslamak gereksiz. Bu açıkça en saf haliyle bir korku filmi. Ve bu açıdan gayet başarılı. Özellikle ilk yarıda...Tüm o görsel açıdan kusursuz sahnelerin içerdiği arı korku duygusu, o tanımlanamaz gerilim...Giderek (ve 135 dakikalık uzunluğunun da katkısıyla) bu duygu biraz tavsamıyor değil. Ama sonuç olarak bu sinemanın en ürkütücü filmleri arasında yer alacak. Ama başka ilginçlikleri de var. Taşra zaten Amerikan sineması içinde gerçekten de tekin olmayan, hatta açıkça uğursuz bir mekandır: sayısız filmin gösterdiği gibi...Burada da öyle. Hele gençlerin acımasızlığı, ikisi de cinayetle sonuçlanan iki inanılmaz baba-evlat ilişkisi gibi toplumsal olaylar da işin içine katılınca...
Habertürk
Gerilim sahnelerinin çoğunun gündüz girilen karanlık mekânlarda geçmesi filme özel bir hava veriyor. İyi çekilmiş korku sahneleri bir yana, yönetmen Andy Muschietti çocukların dünyasını, aralarındaki ilişkileri anlatırken de iyi bir iş çıkarıyor. Ağır makyaj altında bile olsa palyaçoda Bill Skarsgard’ın performansını ve filmin başarısında önemli bir pay sahibi olan çocuk oyuncuları da anmamız gerek. “O”nun sadece korku-gerilim sevenlere hitap etmediğini, ilgiye değer bir dram filmi olduğunu da belirtelim.
Hurriyet
Muschietti’nin filminin güzelliklerine gelince: Senaryo 50’ler sonuyla 60’lar başı geçen öyküyü 80’lere taşımış ve o döneme ait nostaljik bir boyut katmış. Bisikletli çocuklar çetesi (ki kendilerine ‘Losers-Kaybedenler’ ismini takıyorlar) etrafa bir tür ‘E.T.’ tadı katıyor. O sırada gösterimde olan ‘Elm Sokağı Kâbusu’ ya da dönemin çok tutmuş iki filmi ‘Sixteen Candles’ ve ‘The Breakfast Club’ın oyuncusu Molly Ringwald’a yapılan göndermeler, gayet incelikliydi. Ayrıca metin, ekip üyeleri üzerinden feminizm, ırkçılık, ‘öteki’ olma hali gibi okumalara da soyunuyor. Tabii ‘düşman’a karşı ‘dayanışma ruhu’ da ön planda. Bir de kimi kadrajların tablo güzelliğinde olduğunu söylemeliyim.Oyunculuklara gelince... Çete üyelerini canlandıran minik oyuncular Jaeden Lieberher, Jeremy Ray Taylor, Sophia Lillis, Finn Wolfhard, Wyatt Oleff, Chosen Jacobs, Jack Dylan Grazer çok iyi oynuyorlar (özellikle de Sophia Lillis). ‘Pennywise’da Bill Skarsgard belki bir Tim Curry değil ama onun da iyi oynadığını söylemek gerek.