Kader Ajanları
Yazar: Oktay Ege KozakAmerikan argosu ile haşır neşir olan okuyucuya "Dickhead" terimi gayet tanıdık gelecektir ve açıkçası şimdiden hınzırca kıkırdamaya başladığınızı tahmin edebiliyorum. Fakat düz bilim kurgu (Hard Sci-fi) denen türün hayranları için ayrık yazılan Dick Head yakıştırmasının başka bir anlamı var.
Dick Head, bilim kurgu dünyasının en egzantrik, en yaratıcı ve en saygı gören yazarlarından biri olan Philip K. Dick'in fanatik hayranlarına verilen isim. Kendimi her ne kadar Dick'in otuzu geçen kitaplarının hepsini yalayıp yutmuş bir Dick Head olarak saymasam da, en azından bir Dick Bilir olduğum kesin (Adamın adından espri malzemesi çıkartmayı bir kenara bırakın).
1982 yılında hayata veda ettiği için ilk sinema uyarlaması Blade Runner'ı görememiş olan Dick'in ölümünden sonra pek çok kitabı ve kısa hikayesi beyazperdeye uyarlandı. Bu uyarlamalar A Scanner Darkly gibi hatırı sayılır, Dick'in ruhuna sadık filmlerden, Paycheck gibi zaman kaybı bilim-kurgu/aksiyon saçmalıklarına kadar uzanan geniş bir kalite yelpazesine sahip.
Kader Ajanları ise bu yelpazenin ortalarında duran, Blade Runner kadar klasik olmasa bile ilginç konu sunumunu Next gibi gereksiz kovalamaca sahneleriyle doldurmaktan kaçınan, bazı mantık hatalarına rağmen işin sonunda gayet yetişkin bir bilim-kurgu sunuyor.
Dick'in 20 sayfalık bir kısa hikayesinden uyarlanan film, hikayede olduğu gibi bir grup "gizli bürokrat meleğin" insanların yakın kaderlerini belirledikleri bir dünya sunuyor. Dick'in eserlerinde gayet normal ve gösterişsiz yaratılan ana karakterleri, Hollywood'un doğası gereği birden Harrison Ford ve Tom Cruise'a dönüşüyor. Bu sefer de durum farklı değil.
Orjinal kısa hikayede meleklerden birinin hatası sebebiyle kader çizgisi kayan, bu yüzden kader ajanlarının gizli dünyasının farkına varan orta direk mütevazi vatandaşı, film versiyonunda Matt Damon'un azimli politikacısına dönüşüyor. Ve bu sefer kısa hikayede bulunmayan bir aşk hikayesi, filmin kalbini yaratıyor.
Damon'un canlandırdığı David Norris, kaderinde yazılmamış olmasına rağmen üst üste karşılaştığı güzel dansçı Elise'in (Emily Blunt) peşinden giderek meleklerin kontrol attında tuttuğu kaderini kendi eline alıyor ve ister istemez kendini meleklerin gizli dünyasında buluyor. Meleklerin yaşamı durdurarak değişiklikler yaptıkları sekanslar bana en çok bilim-kurgu şaheseri Dark City'deki benzer "Yabancılar" sahnelerini hatırlattı.
David'in kaderine isyan etmesi yüzünden açıkta kalan melekler, David'in Elise ile beraber olacağının kaderinde yazılmadığını ve bu yüzden Elise'den uzak durmasını emrederler. Fakat David, aradan yıllar geçse de Elise'den vazgeçmemeye kararlıdır.
İşte bu noktada bazı sinir bozucu mantık hataları ortaya çıkıyor. Bu hatalar arasında en göze batanı David'in bir türlü Elise'in telefonunu ve en azından son ismini sormaması. İlk seferinde kağıda yazdığı telefon numarası (Eğer bir kadına gerçekten ilk bakışta bu kadar aşık olmuşsanız, o kadın size telefonunu yazdığı anda Blackberry'nize kaydetmez misiniz?) melekler tarafından yok ediliyor, onu anladık, fakat David'in yıllar sonra şans eseri Elise'i tekrar bulup bir kez daha telefon veya son isim sormaması? İşte sırf senaryonun ilk yarısında belli bir engel ve tansiyon yaratılması için icra edilmiş bu mantıksızlık, gayet sinir bozucu bir ilk 45 dakika yaratıyor.
Fakat bu noktadan sonra Kader Ajanları, filmin "kaderi" bu iki karaktere sempati duyup durmayacağımıza bağlı olduğundan, Damon ve Blunt'un tutkulu ve doğal oyunculuklarından güç alıyor ve gayet şefkatli ve aklı başında bir bilim-kurguya dönüşüyor. Hatta çaktırmadan kader, şans ve hür irade arasındaki ince çizgi hakkında düşünmemize bile yol açıyor.
Kader Ajanları'nın Azınlık Raporu gibi örneklere kıyasla en çok hoşuma giden tarafı, hikayenin konseptini birbiri ardına gerekli gereksiz kovalamaca ve çatışma sahneleri ile doldurmaması. Filmin ana karakterlerin esrarengiz figürlerden kaçtığı aksiyon-vari posterlerine ve yazar-yönetmeni George Nolfi'nin geçmişte bir Bourne filminin senaryosunu yazmış olmasına kanmayın. Kader ajanlarının aşk hikayesi, her zaman ön planda ve bu bakımdan yaptığı doğru oyuncu seçimleri yararına oluyor. Damon ve Blunt'un, ekranda gayet güçlü bir kimyaya sahip olduğu kesin.
Kader Ajanları, bütün mantık hatalarına rağmen hem bilim-kurgu, hemde romantizm hayranlarını gayet tatmin edecek, hoş bir yapım. Çok daha kötüsü de olabilirdi. Dick'in en önemli eseri varsayılan karanlık şaheseri Ubik'in oynak acayiplikler kralı Michel Gondry tarafından uyarlanacağını hatırlatayım. Ne diyeyim, başımız sağolsun.