“Sıradan kötüler süper kötülere karşı”
Yazar: Murat Tolga ŞenBaştan yazayım; bu öyle pelerinli birilerinin uçarak sarı bir okul otobüsü dolusu çocuğu kötü kahramanın elinden kurtardığı süper kahraman filmlerinden biri değil. Bu filmde kendi karısını ve çocuklarını yakmış biri var ve dünyayı kurtarmak istiyorsanız onun iyi gününde olması için dua edeceksiniz!
Suicide Squad’ın başına da tüm DC uyarlamalarının başına gelen şey geldi, filmden önce beklenti yükseltildi, fragmanlar, spotlar, oyuncu yorumları vs. Hepimiz gazı aldık ve filmin ilk gösteriminden sonra büyük çöküş, adeta başarısız bir sufle yapma denemesi! Dış basında, “bunun şimdiye kadar yapılmış en kötü süper kahraman filmi” olduğu ve benzeri iddialar içeren eleştiriler okuduk. Böyle cümleler kuranların basit bir mahalle kavgasından hallice kapışmaların yaşandığı Marvel’ın Civil War’una başyapıt muamelesi çekmesi gözlerden kaçmasa da insan etkileniyor, “ortada seyretmeye değer bir şey yokmuş, bu yaz sıcağında kalkıp sinemaya gitmeyelim” diyor ama öyle demeyin, gidin! Film gayet seyirlik bir iş, bol kahramanlı bir alacakaranlık hikayesi…
Yıl 2016 olduğunda Hollywood mamullerinin hikayelendirmesinde özgünlük aramayınız, Suicide Squad nasıl bir film diye merak ediyorsanız aklınıza hemen Dirty Dozen (12 Kahraman Haydut – 1967) gelsin çünkü giriş kısmının tüm fikri buradan geliyor. O filmde, II. Dünya Savaşı sırasında müebbet hapis ve ölüm cezaları almış bir düzine mahkûmun özgürlükleri karşılığında eğitilerek tehlikeli bir imha görevine gönderilmeleri anlatılmaktaydı.
Burada da aynı şey, Batman başta olmak üzere süper iyilerin kodese tıktığı bir grup üstün yetenekleri olan ama bunu hayır amaçlı kullanmayan süpere yakın insan (Diablo’yu saymayalım, o kafadan süper özelliklerle geliyor) dünyanın mahvoluşuna sebep olacak bir belayı defetmek için bir araya getiriliyor, bu gönülsüzler takımı boyunlarına yerleştirilen ve kaçarlarsa kafalarını karpuz gibi patlatacak olan mikro bombalar yüzünden aksiyonun içine dalıyorlar ama olaylar geliştikçe kendi erdemli taraflarını fark edip bir tür hırsız ahlakı ile kötülükle savaşıyorlar. Nasıl yazmalı bilmiyorum ama “süper kahramanların enselediği, onlardan ve herkesten nefret eden sıradan insanları süper macerası” denebilir sanki…
Bu arada bütün bu arbede, Superman’in öldüğü (ya da öyle sandığımız) zaman diliminde geçiyor. Zaten derin devletçi ablanın (Amanda Waller rolünde Viola Davis) derdi de bu; Süpermen öldü, peki başka bir Süpermen daha çıkıp gelirse ve onu üstün güneyli ahlakıyla yetiştirecek bir Jonathan – Martha Kent çifti bulunamazsa ne olacak, bizi bu süperlerden kimkoruyacak? Batman V Superman filminde sorulan sorunun bir benzeri…
Suicide Squad’ın kurulma ve kullanılma sebebi Amerikan devlet çıkarlarına hizmet ettirmek. İran’ın çok gizli nükleer sırlarını 3 saniyede alıp getiriveriyorlar ama timin kendisi asıl büyük belayı başlatan da oluyor. Yani film boyunca yaptıkları şey yine kendi pisliklerini temizlemekten ibaret. Bu da seyircinin filmdeki sığ bakışlı generallerle aynı fikirde buluşmasına sebep; ateşle oynarsan elin yanar. Bir ilk macera olarak bu filme Suicide Squad’ın sünnet töreni diyebiliriz. Tim kendini ispat ediyor, bundan sonra gelsin kötülere karşı savaşan kötülerin bir gece yarısı şehri tarumar etme maceraları…
Adeta bir Pazar pikniğindeymişçesine güneşli ortamlarda çekilen Marvel filmlerine inat, Suicide Squad bir gece aksiyonu olmayı hedefliyor. DC, çizgi romanın karanlığını korumaya kararlı gibi ve bu benim hoşuma giden bir şey…
Bol kahramanlı ve şimdiye kadar gördüğüm “en fazla siyahi karakter barındıran süper kahraman macerasının” oyuncu seçimleri bir iki isim dışında doğru yapılmış. Katana’yı beğenmedim, çizgi karakterin karizmasından uzak ancak asıl hatalı seçim June Moone (Enchantress) karakterini canlandıran Cara Delevingne… Güzel kadın ama bu bir avukatlık bürosunda, acar çalışanlar arasında geçen yarı romantik bir hukuk filmi değil. Özellikle Finaldeki (bol titremeli) performansı gülünç. The Dark Knight Rises filmindeki Marion Cotillard’ın oyunculuğunu bile aratır, o kadar fena…
Filmi zaten beklendiği üzere sürükleyen iki isim ise; Deadshot Will Smith ve Harley Quinn Margot Robbie… İkisi de karaktere girmiş. Jared Leto’dan çok onların oyunculuğunu beğendim bile diyebilirim. Bu arada ÇR takipçileri bilir; bu ikilinin arasında elektrikli bir flört durumu yaşanır, Deadshot’ın bu yüzden Joker’den dayak yemişliği bile vardır ama film ikisini kan kardeş yapmış. “Joker filmde çok az görünüyor“ eleştirileri de oldukça yersiz, bence olması gerektiği kadardı. Bitmedi gitti şu Joker fetişi… Daha fazla görünüp de ne yapacak, devam filmlerinde büyüyecek onun rolü…
Uzun lafın kısası; Suicide Squad oldukça gürültülü ve oyalayıcı bir film. Filmin senaryosu ve karakter yaratımı çizgi romandaki kadar felsefe yüklü ve karanlık değil ama asıl derdi herkese bilet satmak olan bir Hollywood prodüksiyonunun sınırlarına gitmeyi başarmış. Belki ileride 18 yaş üstü bir Suicide Squad macerası izleyebiliriz, o zaman asıl kıvamı gelir ancak bu da bilet parasının hakkını veren keyifli bir film. David Ayer’in yönetmenliği de asgari gereklilikleri karşılıyor. Kasıtlı üretilmiş eleştirilerden uzak durun ve dünyayı bir kez daha kurtarmaya hazır olun! İyi seyirler…
murattolga@gmail.com