...Ülkenin genel ekonomik gidişatına dair bireysel bir akış açısı sunan Capitalism: A Love Story, ne yazık ki ne isminde geçtiği gibi Kapitalizm’e dair adamakıllı bir şeyler söyleyebiliyor, ne ekonomiye , ne global krize dair. Yani aslında konular doğru yerlerinden yakalanıyor yakalanmasına fakat bir an “ölü ırgat” sigortasını konu edinirken film, başka bir an pilot maaşlarını, sonra Franklin D. Roosevelt’in meşhur vaatlerini (Second Bill of Rights), oradan Barack Obama’nın bir Mesih gibi tanıtılmasını da içeren bir potpuri örneğine evriliyor. Nihayetinde Fahrenheit 9/11 (2004)’ın devamı olarak planlanıp çekilmeye başlanan ve ekonomik kriz çıkınca bu yöne odaklanılan bir belgesel bu. Sanki “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna verilmiş, oradan buradan bilgilerin alındığı, bütünlüksüz ama haklılığı olan derleme fikirler barındırıyor. Ki bu fikirlerin büyük bir kısmının belgeseli izleyen seyircilerin de aklından geçmiş olması filmin izlenen bir takım görüntüler olmasından ziyade bir dertleşme seansı olarak algılanmasına neden oluyor. Bu, Michael Moore’un her zaman başvurduğu bir yöntem...