Kapitalizm: Bir Aşk Hikayesi
Yazar: Oktay Ege Kozak"Bu ülkenin en zengin yüzde biri ulusal servetimizin yüzde ellisine sahip!"
80lerin meşhur anti-kapitalizm fablı Wall Street'in bir sahnesinde yaşam gücünü açgözlülükten alan Gordon Gecko, dramatik bir okumayla bu acı gerçeği aktarır acemi asistanına. Amerika'da seksenli günleri bile mumla arıyoruz artık. Çünkü ikibinli yıllarda Amerika'nın yüzde biri servetin yüzde doksanına sahip. Evet, yanlış okumadınız. Yüzde doksan. 9-0, 90.
Michael Moore'un yeni belgeseli Kapitalizm: Bir Aşk Hikayesi aslında bu tür şok edici numaraların ve kapitalist sistemin teknikalitelerinin üzerinde fazla durmuyor. Asıl amacı,bir önceki filmi Hasta'da olduğu gibi bozuk ve yozlaşmış bir sistemin insanlar üzerindeki etkisini incelemek. Her tür ahlaki ve insani saygı ve empatinin ötesinde sadece ve sadece günün sonundaki kara odaklanan bir sistem, tabi ki Moore'a yeterinden fazla cephane veriyor.
Hissedarı olduğu çocuk hapishanesi para kazansın diye kasabasının çocuk nüfusunun çoğunluğunu kafasından suç yaratıp hapse atan yargıcı ele alalım mesela. Veya çalışanları üzerine hayat sigortası alıp, o çalışan öldükten sonra milyonlarca dolar toplayıp ölen kişinin yas tutan ailesine bir kuruş bile vermeyen şirketleri düşünelim. Peki ya normal vatandaşları gaza getirip ev aldırdıktan sonra gizli ve karmaşık yollarla ipotek ödemelerini birden yüzde elli arttırıp o insanları onyıllardır yaşadıkları evden kovan bankalara ne dersiniz?
Liste uzadıkça uzuyor. Tabii ki bütün bu "küçük" meseleler bir araya geliyor, büyüdükçe büyüyor ve 700 milyar dolarlık banka ödemesi altında kapitalizm Voltran'ına dönüşüyor. Amerika'nın yıllardır görmediği türde bir ekonomik krizin ortasında Moore, bankaların ellerini kollarını sallayıp devletten, yani vergi ödeyen vatandaşlardan, 700 milyar doları nasıl "soyduklarını" anlatıyor.
Amerika'da yaşayan bir Türk olarak bu filmin eleştirisini kendim yazmak istedim. Çünkü ne olursa olsun, bir başka ülkenin yaşamını uzaktan izlemek ile içinde yaşamak arasında büyük bir fark var. Hasta'yı izleyen Türk seyirci buradaki sağlık sisteminin (Sağlık şirketi desem daha doğru) rezilliği hakkında bir fikir edinebilir, fakat ülkenin bir sürü diğer vatandaşı gibi bu sistem tarafından üst üste yumruk yemiş biri olarak filmin üzerimdeki kişisel etkisi tabi ki daha belirgin.
İşte bu kişisel deneyimin arkasında durarak size şu yorumda bulunuyorum: Kapitalizm, bu sene izleyeceğiniz en önemli filmlerden biri. Eğer Amerikan rüyasının nasıl yerle bir olduğunu, aslında nasıl hiç bir zaman gerçektende varolmadığını eninde sonunda size farkına vardırtacak bir film varsa, o da budur.
Bu yorum tabi ki tamamiyle teknik olarak filmin mükemmel olduğu anlamına gelmiyor. Kapitalizm, aslında teknik bakımdan favorim değil. Bence Michael Moore'un en iyi filmi Amerikan silah kontrolü şaheseri Benim Cici Silahım'dır. Moore, Kapitalizm'de diğer filmlerinin aksine belli bir konuya odaklanmadığı için biraz fazla dağınık bir anlatım yapısı yaratıyor. Bu yüzden film gereğinden biraz fazla uzuyor gibi. Ayrıca Moore'un stiline tipik bazı duygu sömürüsü numaraları (Röportaj özneleri ağlarken suratlarına uzun uzun zoom yapması mesela) azıcık bayatlamaya başlıyor Kapitalizm ile.
Fakat bu eleştiriler Moore'un filmleri ve stili hakkındaki kişisel görüşlerinize bağlı. Moore'un diğer filmlerinden bağımsız, kendi ayaklarında duran bir belgesel olarak Kapitalizm, herkesin görmesi gereken bir yapım.