Dijital dünyadan, beyaz perdeye başarılı ziyaret.
Yazar: Burçin AygünBundan tam olarak 22 yıl önce piyasaya çıkan bir bilgisayar oyunu, sektörü pekçok açıdan değiştirmeyi başardı. Tomb Raider adındaki aksiyon – macera türündeki proje o kadar beğenildi ki, hem bolca devam oyunu hem de iki ayrı film uyarlaması piyasaya sürüldü. Eğlence sektörünün en bilinen markalarından biri haline gelen Tomb Raider’ın yaratıcısı İngiliz yazar Toby Gard ise ilk oyunların ardından bu serüveni ardında bıraktı. Sebebi de oldukça açıktı; güçlü ve kendine yetebilen bir kadın figürü olarak yarattığı karakter olan Lara Croft daha sonra bir tür cinsellik objesi olarak pazarlanmaya başlandı.
Başrolünde dönemin en seksi ve popüler aktrislerinden biri olan Angelina Jolie’nin oynadığı Lara Croft: Tomb Raider ve Lara Croft Tomb Raider: Yaşamın Kaynağı filmleri de, karakterin yaratıcısı Gard’ı ziyadesiyle haklı çıkarttı. Yıllar geçti, oyun dünyasının en bilinenlerinden olan seri düşüşe geçti. Neticede 2013 yılında 10. bölüm olarak satışa çıkan ve kahramanımızın gençliğini anlatan Tomb Raider büyük sükse yapmayı başardı. Hem efsanevi Lara Croft’un geçmişine tanık oluyor, hem de hikaye nasıl başladı öğreniyorduk. İki yıl sonra gelen Rise of the Tomb Raider yine başarılı bulunsa da, öncülü kadar ses getiremedi. Bu yılın Eylül ayında geleceği ve “genç Lara” üçlemesinin finali olacağı söylenen Shadow of the Tomb Raider içinse çoğu hayran gün saymaya başladı bile.
Hazır hikaye başa sarmış, yeni bölümler beğeni toplamışken yapımcılar da akıllıca bir hamle yaparak Croft’un beyazperdeye dönmesi için kolları sıvadı. Norveçli yönetmen Roar Uthaug, aynı adlı film uyarlamasının başına getirildi ve hatta efsanevi arkeolog için de Oscar ödüllü bir isim, Alicia Vikander seçildi. Bazı “heyecanlı” fanatikleri memnun etmeyen oyuncu tercihi, genç bir Lara da olsa, aktrisin “görsel” olarak yeterli olmayacağı fikrini oluşturdu. Diğer yandan güçlü ve kararlı kadın imajı için oldukça doğru bir isimdi Vikander. Nitekim yapımın vizyona girmesiyle birlikte akıllardaki soru işaretleri silindi gitti.
"Şeytanın Oteli" ve "The Wave" gibi çizgi üstü işler çıkartan yönetmen Roar Uthaug, hem aksiyon hem de karakter draması üzerinden ilerleyecek bir hikaye için doğru isim olmuş. Oldukça şık ve stilize bir açılışla maceraperest arkeolog Lara Croft’un kim olduğunu öğreniyoruz. Babası Richard (Dominic West) bundan 7 yıl önce gizemli bir mezarın peşine düşmüş ve kaybolmuş. Küçük Lara ise bu acıyla hayatını şekillendirmiş, babasının mesleğini devam ettirerek bir yandan da onu bulmayı düşlemiş.
Hem okuyan hem de Londra’da kuryelik yapan genç kız, beklenmedik bir gelişmeyle kendisini Lu Ren (Daniel Wu) adlı bir adamın teknesinde bulunca da artık değişim zamanı geldiğini fark ediyor, serüveni başlıyor. Gittiği adada kendisini babasının eski arkadaşlarından biri karşılıyor, Mathias Vogel (Walton Goggins). Vogel de aklını bu Japon mezarını bulmakla bozmuş, aynı zamanda önemli bir de sır saklayan bir karakter. Tahmin edeceğiniz gibi kendisi filmin baş kötüsü.
Tomb Raider filmi aslında çoğu kişi tarafından başarısız bir aksiyon – macera filmi olacağı önyargısı ile bekleniyordu. Ancak güzel haber şu ki, önceki iki uyarlamayı da göz önüne alacak olursak önümüzde sağlam bir izlencelik duruyor. Yönetmen Uthaug’un en büyük başarısı, hikayeyi sadece sınırlı ve kısır bir çatışma sarmalından çıkarması, elinden geldiği kadar (iyi ya da kötü olsun) karakterlerin varlık nedenlerinin üstüne eğilmesi. Hatta ilginç bir şekilde Lara ile başlayan, Lu Ren ve Vogel ile devam eden bir “baba” teması, pişmanlık ve kendini gerçekleştirme macerasına da dönüşüyor yapım. Tabii bir Hollywood blockbuster’ı bunu ne derece yapabilirse.
Öte yandan kendine güveni (genelde) tam, zeki, hızlı çözüm getirebilen ve dövüş konusunda ustalaşmış Lara Croft açıkçası kusursuza yakın bir şekilde perdeye aktarılmış. Alicia Vikander, senaryo yazarları Geneva Robertson-Dworet ve Alastair Siddons’ın de desteği ile inanılır, sempatik ve imrenilebilesi bir kahramana can vermiş. Hatta Jolie’nin yorumundan çok daha iyisi ile karşılaşacağınızı söylemek yanlış olmaz. Daniel Wu ise yeni arkadaşı gibi geçmişinin hayaletleri tarafından kovalanan bir karakter ve senaryo izin verdiğince Vikander’le sağlam bir performans sergiliyor. Filmin kötüsü Vogel, yani Walton Goggins’e gelecek olursak; bu tür yapımların klişe düşman tiplemesinin dışına çıkmak için çaba sarf etmiş, elinde çok fazla materyal olmasa bile inandırıcı bir karakter sergilemeyi başarmış. Filmin oyuncu kadrosundaki parlayan yıldızı, bir görünüp bir kaybolan baba Richard rolüyle Dominic West. Kendisiyle tanıştığımız ilk video kaydı, geçmişe gidip küçük kızı ile olan sevgi dolu ilişkisini detaylandıran kısımlar ve karizmasıyla öne çıkıyor.
Tomb Raider beklenenlerin üstünde, oyuncu kadrosuyla mest eden, sürükleyici, yer yer duygusal, aksiyon ve koşuşturmacası tam dozunda bir film uyarlaması olmuş. Üzerinde daha ince çalışılmış bir senaryo, meşhur ölümcül tuzaklar ve bulmaca çözümlerinin biraz yetersiz kalışı ve bazı “oldu bitti” kapışmalarını saymazsak, izleyiciyi tatmin edebilecek bir “yeni nesil Indiana Jones” bekliyor diyebiliriz.
burcinaygun@gmail.com