“Dead Man Walking”; senaryosunu da, Rahibe Helen Prejean’ın aynı isimli kitabından uyarlayarak yazan Tim Robbins’in yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
29 Aralık 1995 tarihinde vizyona giren bu filmin, 7.5/10 (89.932 oy) ve 4/5 (50.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.2/10 (61 yorum) ve 80/100 (26 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları oldukça etkileyici…
Ama biz yine de; 11 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve 39,3 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşmış olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak inceleyecek ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun için de; 4 kategoride aday olduğu 68. Academy ödüllerinden sadece biri olan “En İyi Kadın Oyuncu” Ödülünü, o tarihlerde yönetmen Tim Robbins ile evli olan Susan Sarandon’a kazandıran filmin ayrıntılı incelemesine geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, idam cezası karşıtlığı kullanılarak, Susan Sarandon ve Sean Penn gibi iki büyük yıldızın göz dolduran performanslarının da katkısıyla din propagandasının dibine vurulduğu ve 2004 yılından sonra da bu senaryonun tiyatro versiyonunun, Tim Robbins’in önerisi üzerine Amerikan Katolikliğinin imam hatipleri sayılabilecek okullarda "The Dead Man Walking School Theatre Project" adı altında sergilendiği bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Zira film, gerçek hayatta Rahibe Helen Prejean’ın yaptığı gibi idam cezasının, avukatlar, hapishane yöneticileri, gardiyanlar ve ölüme mahkûm edilmiş suçlular ile kurbanların ailelerinin üzerindeki etkilerine odaklanmak yerine dinin, başta suçlular olmak üzere tarafların tamamı üzerindeki rehabilitasyon yönüne odaklanmış…
Hani neredeyse iş, idam mahkûmu Matthew Poncelet inançlı biri olsaydı, adam kaçırma, tecavüz ve cinayet gibi suçları işlemeyecekti denilmeye kadar getirilmiş ya da oraya getirilmeye çalışılmış…
Ki, bu söylediklerimizi Matthew Poncelet’in yalanları terk edip samimi itirafları ile taçlandıracağı, dini etki altındaki kişisel gelişiminin her aşamasında da görüyoruz…
Zaten Rahibe Helen Prejean’ın (Susan Sarandon) bütün film boyunca gerek Matthew Poncelet (Sean Penn) ve gerekse de kurbanların aileleriyle yaptığı bütün görüşmelerde de devreye hemen, İncil’den alıntıların yapıldığı dini telkinler giriyor…
Aslında senaryoda, uyarlamadan çok bu tarz bir ayarlamaya gitmekle, bir taşla iki kuş vurma yöntemini tercih etmiş olan Tim Robbins; hem idam cezası karşıtlarının hem de idam cezasına taraftar olan muhafazakâr Amerikalıların her ikisinin birden, eleştirmenlerce yapılacak yorumlar aracılığı ile önce gönlünü sonrada cebindeki parayı (elbette gişede) almaya çalışmış ve kısmen de başarılı olmuş…
Peki, bu yapılan şey etik olarak doğru mu?
Aklı başında insanları sinemaya silah zoruyla götürmedikten sonra neden yanlış olsun ki…
Tim Robbins ve yapımcılar nihayetinde izleyiciye, böyle bir senaryoyu (yani gerçekte hayali) kurgulayarak satmayı uygun bulmuşlar…
Ancak gördüğümüz kadarıyla, “The Shawshank Redemption” (1994) ve “Mystic River” (2003) filmlerinin bu kafadaki yıldızı Robbins’in sinemadaki yönetmenlik macerası pek de uzun soluklu olamamış…
Filmde, Susan Sarandon ve Sean Penn’in performansları dışında dikkat çeken bir diğer husus da filmin müzikleri…
Özellikle de, Nusrat Fateh Ali Khan’ın yorumladığı şarkılar ile Bruce Springsteen’in yorumladığı filmle aynı ismi taşıyan şarkı…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; sinemasever dostlara, “Tim Robbins’in tek atımlık barutu gibi duran bu filmi, sadece Susan Sarandon ve Sean Penn’in vücut dilleri ve karşılıklı diyalogları için dahi izlemekte hiçbir sakınca yok” diye seslenerek kullanmak istiyoruz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, aradan geçen bunca zamana rağmen halen izlemediyseniz, ağır din propagandası içeren bu filme “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…