- Gelecekteki Şehir; ?Brazil? -Gelmiş geçmiş en çılgın ve en farklı yönetmenler kimlerdir diye düşünsek, herhalde aklımıza ilk gelen isimlerden olur Terrry Gilliam. Gilliam'ın tarzına baktığımızda gerçek üstü ve absürtlükle karşılaşıyoruz. Filmografisine baktığımızda, yine kendi tarzıyla ortaya çıkardığı ?Brazil? çoğu zaman öne çıkıyor diğer filmlerine nazaran.Brazil; hangi zamanda geçtiğini kestiremediğimiz gibi tamamıyla mekanı da açıklayamadığımız bir gelecekte geçiyor. Bu gelecek, teknolojinin elinde olan ve insanlığın git gide zayıfladığı bir gelecek. Gilliam, anlatmak istediği geleceği o kadar güzel resmetmiş ki? Bu gelecek tasviri bugün baktığımızda günümüzden pek de farkı yok. Bilgisayarların hayatımızı kontrolü, kadınların estetik merakı, devlet dairelerindeki karmaşa, çeşitli yerlerdeki terör saldırıları gibi? Bu resmedilen geleceğe bakıldığında karamsar bir portre ortaya çıksa da yönetmenin kendine has anlatımıyla anlatımı ile gayet eğlenceli bir hale dönüşmüş. Rengarenk bir yer Brazil. Kullanılan renklerin yanında, kurgulanan devasa mekanların da buna etkisi büyük. Film; devlet memuru Sam Lowrey'nin rüyalarında gördüğü kızla karşılaşması ve suçlu durumdaki kızı temize çıkarma çabasını anlatıyor, absürt bir şekilde. Sam Lovrey; yaşadığı dünyadaki karmaşanın, anlamsızlığın içerisinde kendini kaybetmiş, kendisini hep aynı kişiyi gördüğü rüyalarında buluyor. İçerisinde bulunduğu sistemdeki tutsaklığından kurtul(a)mayan Lovrey, rüyalarında uçarak belki de özgürlüğüne kavuşuyor. Var olan sisteme rüyalarındaki kızla tanışa kadar koyamamış karakterimiz, o güne kadar ki yapmak istediklerinin cevabını buluyor. Ancak rüyalarında aşkı bulsa da bunu gerçek yaşama yansıtmak isterken içindeki kıvılcım ateşleniyor. Etraftaki borulardan, devlet memurlarının tutumundan, insan yaşamının basitliğinden bıkmışlığın bir yansıması. Karakterimiz bir rüyasında, yine o hep gördüğü kızı görürken tam ona doğru giderken, o doğal güzelliğin üzerinde süzülürken, yerden bir anda yükselen gökdelen benzeri yapılar ve ikilinin birbirini kaybetmesi, bulamaması. Sistemin birey üzerindeki etkilerinin rüyamsı bir şekilde verilmesi de filmin etkisini artırmış. Evet, Terry Gilliam filmde büyük bir eleştiri içerisinde film boyunca. Dünyaya ve dünyanın gideceği, gitmekte olduğu yola. Bunu kendi tarzıyla betimlemiş. Yer yer komik, yer yer hüzünlü ve fantastik. Yönetmenin kurduğu mekanlar ve resmettiği dünya, sinema tarihindeki en itinalı mekan çalışmalarından kuşkusuz. Filmdeki sanat yönetimi ile müziklerin kullanımı da çok başarılı. Özellikle filmin adıyla aynı olan ?Brazil? parçası filmi açıklar nitelikte. Terry Gilliam'ın senaryosunu da yazdığı film, oyuncu yönetimi bakımından da başarılı gözükmekte. Sam Lovry rolüyle izlediğim Jonathan Pryce'ın başarılı ve tutarlı oyunculuğunun yanında onun yardımına koşan, bir gözüküp kaybolan tamirci olarak izlediğimiz Robert De Niro ise bu kadar renkli olan bir filme bile renk katmayı başarmış.Yönetmenin tarzını kabullenmeyenlerin pek de hoşlanmayacağı bir film olsa da, tabii yönetmenin filmografisinde daha absürt ve aykırı filmler de mevcut olduğunu unutmayalım, en azından ortaya konan ütopik yaklaşımıyla yapılan eleştiriler için izlenmeli. Filmi ya da yönetmeni sevmesek de ?Brazil? ile ileri görüşlülüğünü kanıtladığından saygı duyulacak bir yönetmen konumunda Terry Gilliam. Görünümde rengarenk, esasen karanlık bir dünyanın taşlaması ?Brazil?. Özellikle de düşündürücü finali akıldan hemen çıkmayacak cinsten. Bazı sinefiller tarafından çok beğenilen ?Brazil? yönetmenin en iyi çalışmalarından ve kült film takipçileri için kaçırılmaması gereken bir fırsat.- Mutlaka bir şeyler istiyorsundur. Senin de umutların, hayallerin, rüyaların olmalı!- Hayır hiçbiri yok. Rüyalarım bile. - Brazil / Terry Gilliam (1985) -