Aşk Tutulması
Yazar: Melis ZararsızSon zamanlarda Türk yönetmenler, dizilerde olsun, sinema filmlerinde olsun, bir eskiye dönüş merakındalar. "Klasik Türk sineması tadında" kalıbını duymaya çok alışmadık mı? Aslında bir tek sinemada da değil, nostaljik müzik albümleri de pek revaçta. Demek ki genel anlamda bir geçmişe dönüş durumundayız. Aşk Tutulması da bu kalıba uygun, hatta bu sanki ilk kez ele alınıyormuş gibi altını da çizerek seyirci karşısına çıkan bir film.
Yönetmen Murat Şeker, hazır nostaljiden gidiyorken, Elveda Rumeli ve Yaprak Dökümü gibi iki nostaljik dizinin başrol oyuncularını da kendi filminin başrolü yapıvermiş. Oyuncu kadrosunda gene dizilerden tanıdığımız simalar var. Bayan başrol oyuncusu Fahriye Evcen doğal ve sempatik. En son Münferit'teki rolüyle kanımı donduran ve ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu kanıtlayan Ali Erkazan ise gene alışıldık, tatlısert baba rolünde iyi bir performans sergilemiş.
Film daha gösterime girmeden sloganını öğrenmiştik: Takımına duyduğun aşkı bir kadına gösterebilir misin? Fanatik bir Fenerbahçeli, bir kıza aşık olur ve olaylar gelişir şeklinde bir özetti kulağımıza çalınan. Aslında burada akıllıca bir pazarlama stratejisi var çünkü bu tarz romantik/komedi diyebileceğimiz filmlere beyleri çekmek pek mümkün olmayabiliyor, ama futbol takımı deyince bana kalırsa başka bir takımın taraftarı bile, neymiş bu diye merakından gidebilir filme.
Filmde futbol teması oldukça zekice işlenmiş. Ne bayanları ilgilenmedikleri bir konuda bayıltalım ne de erkeklere ee bu kadar mıymış futbol dedirtelim. Uğur isimli ana karakter de, kızın babası rolündeki karakter de fanatizmi oldukça iyi anlatmışlar, ama futbol, aşk hikayesinin önüne geçmemiş, sadece o hikayeye yardımcı olmuş.
Nostalji ise filmde adeta arada sırada hatırlanıp, aralara sokuşturulmuş hissi uyandırıyor. Film normal seyrinde giderken birden "aah kalbim ben senden çook çektim" gibi eski şarkılar, kuşlu, börtü böcekli ortamlar, esas kızımızın ayna karşısında takındığı tavırlar ile odasına astığı nostaljik bir kadın oyuncunun fotoğrafı dışında bize pek yansımıyor sanki...
Artık çok sıkıldığımız "tesadüf" teması ise bu filmde de illallah dedirtiyor. Filmin onbeşinci dakikasında, olay örgüsünün, futbol ve nostaljinin yanı sıra tesadüf öğesini sonuna kadar kullanacağını anlıyorsunuz. Her yerde karşılaşan çift, aileler tarafından da bir araya getirilmeye çalışılır, nereye baksalar birbirlerini görürler ve "yine mi sen?" derler, sonra da konu, biz çıkalım kerevetine'ye bağlanır. Bu anlamda yeni soluk getiren bir romantik/komedi olduğunu söyleyemeyeceğim.
Son olarak, futbolu sadece erkeklerin ilgilendiği bir konu olarak görmediğimi, ama kabul edelim ki böyle genel bir kanı olduğu için, perde adına bu stratejiyi uyguladıklarını düşündüğümü belirtmek isterim. Rengarenk, sevimli, ama çabuk unutulacak bir film.