Seneler önce (Minority Report-Azınlık Raporu’nu izlediğimde) kendi kendime; bir daha fragmana aldanma, demiştim ama yine fragmanın kara kaşına kara gözüne aldandım.
Bazı sahneler keşke olmasaymış dedim kendi kendime. Mesela araştırma yaptıkları yapılardaki (höyük diyesim geldi) atmosferin gezegenin aksine zararsız düzeyde CO2 içermesi, iticileri atmosferde ateşleyerek Prometheus’u mermi gibi kaçan uzay gemisine çarptırmaları, ‘yuvarlanan uzay gemisi’nden aynı yönde kaçmaları, ‘yan yatan uzay gemisi’ ile kaya arasındaki hayat üçgeni, lokal anestezi ile sezeryan -ki daha üç aylıktı yavrucak kürtaj bile denebilir-, sezeryanın hemen ardından greenlaser ile tedavi olmuşçasına “gündelik hayata” hızla dönüş ve niceleri için keşke olmasalardı diyorum. Çünkü bu gibi sahneler tam da sinema salonunda film başladıktan sonra muhabbet etmeye başlayan, gelen mesajlarını kontrol eden, hışırdata hışırdata çerez yiyen, arada sırada ekrana baktığında da hayretler içinde “vay be” diyerek kala kalan güruh için. Karanlık bir ortamda beyaz bir perdeye yansıtılan renkleri izlemeye gelen bu ve benzeri “seyredici” sayısı epey fazla olduğundan o sahneler hedefi tam onikiden vuruyor. Ama benim açımdan hedefi tutturamıyor bile.
Filmi izlemeden önce okuduğum bazı yorumlarda, filmin bazı konuları derinlemesine sorguladığını okuyunca sevinmiştim efektten fazlasını izleyeceğiz diye ama nerdeee… Bence filmin özeti ne Alien’dır , ne yaşamın başlangıç noktası ne de ... diğerleri. Filmin özeti
ölmek üzere olan zengin bir adamın ölüme çare arayışıdır.
Filme daha fazlasını yüklemeye çalışmak Hollywood’a haksızlık olur.