Andrey Tarkovski'nin anlaşılamamış olması karşılaşılan yeni bir durum değil aslında. Ve anlaşılamamasının verdiği asabiyetle yapılan haksız yorumların da ardı arkası kesilmedi büyük usta sanat evrenini aydınlatmaya başladığından beri. Bizler Hakikat bekçileri olarak, sitedeki bazı içler acısı yorumlardan sonra, yine bir şeyler yazmayı kendimize bir borç bildik.
Öncelikle filmin müziği, J.S.Bach'ın F Minör Prelüdü'nün elektronik ortamda yeniden düzenlenmiş bir versiyonudur. Kullanılan efektler ise yersiz değildir; gösterilen olayların doğal seslerini yansıtmaktadır. Yalnızca kütüphane sahnesinde Hari duvardaki tabloya bakarken tablonun içeriğine uygun kuş sesleri kullanılmıştır. Ayrıca filmin başındaki Harry Berton soruşturmasının video görüntüleri ile Solaris istasyonunda Gibarian'ın intihar etmeden önceki konuşmasını kaydettiği video görüntüleri dışında film renklidir. Yani Tarkovski sadece "gerçek"in, "hakikati inkâra şartlanmış olanlar"a ispatlanmaya çalışıldığı kısımları siyah-beyaz çekmiştir. Buradaki ironiyi "anlamsız" olarak nitelendirmek, Tarkovski'yi anlamaya mazhar olamamış arkadaşların ağzından dökülebilecek bir kelamdır sadece.
Solaris'in senaryosu, Stanislav Lem'in aynı adlı romanının sinemaya uyarlanmasıdır, dolayısıyla içinde uzun diyaloglar olacaktır. Fakat Lem, kendi bilim kurgu öyküsünün, bu filmde bütünüyle farklı yorumlandığını söyler ve haklıdır da: Tarkovski, Lem'in kitabında olduğu gibi sadece maddesel olanı vurgulamak yerine karakterlerin iç dünyasına vurgu yapmış, Lem'in öyküsünü ruhanilik, vicdan, köklere bağlılık, sadakat, aşk ve anılarla bezemiştir. Burada, Tarkovski'nin ensesinde komünizm baskısının bulunduğunu ve bu tip manevi duyguları, filmin anlaşılmasını güçleştirmeyi göze alarak filme yedirmesi gerektiğini, yoksa filmin gösterime girememesi veya sansürlenmesi riskinin bulunduğunu da önemle belirtmek gerekir. Bu durum filmin anlaşılmasını zorlaştırmıştır. Arkadaşlarımızın da bu duruma kurban gittiği ortada sanırım.
Kelvin, Solaris'i çözümlemeye çalışmak yerine, var oluşunu tamamıyla ruhani alanda anlamlandırarak, onun içinde, kendi hakikati ve vicdanı ile yaşamayı tercih etmiştir. Kelvin, var oluşsal acısını dindirebilmek için sonsuzluğun içinde kendi mutlağını oluşturmuştur. Elbette bu durum kafa karıştırıcıdır; ancak filmin "sırf kafa karıştırsın diye" çekildiği hakaretini hiç hak etmemektedir. Solaris gezegenindeki diğer bilim adamları, bir türlü anlamlandıramadıkları olgularla karşı karşıyadır ve duruma bilimsel bir açıklama getirebilmek için uğraşmaktadırlar. Fakat Solaris'te aslolan pozitif bilim değil, vicdan muhasebesi ve hakikat arayışıdır; var olanı çözümlemeye çalışarak hakikate ulaşma çabasıdır. Fakat Straud ve Sartorius, tıpkı yukarıdaki yorumu yapan arkadaşımız gibi, en başından belli bir önyargıyla yaklaştıkları için anlamlandıramadıkları olgular aracılığıyla kendilerini sorgulamaktan kaçınıp, anlamlandıramadıkları olguları sorgulamaktadırlar. Ki Tarkovski'nin Solaris filmini çekerek yanlışladığı durum da budur.
Ayrıca, Tarkovski Solaris ile "uzaylı mevzuları"na girmemiş, aksine insanların iç dünyasına nüfuz etmeye çalışmıştır. Kelvin'in, Solaris gezegeninde, intiharına neden olduğu karısını, ölmüş olan biricik annesini ve annesini yeterince mutlu etmemiş olan ve kızgın olduğu babasını görmesi bir tesadüf değildir; bu durum Kelvin'in vicdanıyla olan hesaplaşmasıdır. Kelvin Khari'yi "ölümsüz aşkı" nedeniyle bulmuş değildir; aslında vicdanıyla yüzleşmektedir. Yani Kelvin'in iç dünyasına yaptığı bir yolculuktur Solaris; vicdanıyla, anılarıyla, kökleriyle karşılaşmaya, kendisiyle hesaplaşmaya gitmiştir. Başlangıçta bilimsel bir ziyaret olan bu gezi, sonrasında hakikati bulma arayışına dönüşmüştür. Solaris; anaya, babaya ve yar'a yakılan bir ağıttır. Bu filmi, Büyük Usta'nın bize verdiği bir armağan olarak algılamalı ve gereken saygıyı göstermeliyiz. Burada eleştirdiğiniz Star Wars değil, Solaris'tir. Saygılar...