<b>Aşk ve Yaşam</b>: <br>Lee’nin Ayak İzleri...
Yazar: Ali Ercivan'90'ların başında kendi dilinde çektiği iki filmiyle üst üste Yabancı Film dalında Oscar adaylıkları kazanmış olan Ang Lee, 1995 yılında bir Jane Austen uyarlamasına yönetmen olarak seçildiğinde, bu zaten yeterince şaşırtıcı bir durumdu.
Senaryosunu Emma Thompson'ın yazdığı bu film, En İyi Film dalında Altın Küre kazanmış, 7 dalda Oscar'a aday gösterilmiş ve yılın en başarılı yapımlarından biri olmuştu. O dönem Ang Lee sadece başarılı bir Tayvanlı yönetmendi; hemen her elini attığı altına dönüşecek bir yönetmenle karşı karşıya olduğumuzu henüz bilmiyorduk. Ama bugün bakınca anlıyoruz ki, Aşk ve Yaşam (Sense and Sensibility) her şeyi özetliyordu.
Kate Winslet'e ilk Oscar adaylığını, Emma Thompson'a bu kez senarist olarak ikinci Oscar ödülünü kazandıran bu romantik kostüm filmi, 19. yüzyıl İngiltere'sinde cereyan eden bir sınıf hikayesini anlatıyor. Tom Wilksinson tarafından canlandırılan Mr. Dashwood, ölüm döşeğinde bütün mal varlığının kontrolünü ilk evliliğinden olma tek oğluna bırakıyor. Öykümüz kadınların mal paylaşımında kaile bile alınmadığı bir dönemde geçtiği için, Dashwood'un ikinci karısı ve üç kızları ortada kalıveriyorlar. Daha sonra da bu kadınların ayakta kalma mücadelelerini ve romantik ilişkilerini izliyoruz.
Tayvanlı bir yönetmen, 19. yüzyıl İngiltere'sinin sosyal ve ekonomik koşullarını fon almış bir romantik komedi için neden seçilmiş olabilir? Filmi izlerken bunun ipuçlarını görmek mümkün. Ang Lee, kendi varlığını hissettirmeden senaryosuna hizmet eden, kamerasını oyuncularına ve onların karakterlerine odaklı kullanan bir yönetmen olarak belli ediyor bu filmde kendini.
Sadece karakterlerinin duygusal çalkantılarıyla eşzamanlı olarak stilize oyunlara başvuruyor ya da çimenlerde koşuşturan birkaç köpeği izleyeceği zaman kamerası deli dolu bir hareketlilik kazanıyor; bu tarz bir film için alışılmamış oranda geniş açılı objektifler kullanıyor. Büyük ölçüde durağan, kontrollü, salt senaryoya hizmet eden bir iş Lee'nin burada çıkardığı. Elinde son derece ekonomik ve iyi hesaplanmış bir senaryo olduğunun farkında; kendisini bu sağlam senaryoyu mütevazı bir şekilde perdeye aktarmaya adıyor. Thompson, Winslet ve Alan Rickman başta olmak üzere tüm oyuncu kadrosunun olağanüstü performansları da işini hepten kolaylaştırıyor.
Ang Lee'yi bugün dünya sinemasının en saygıdeğer, en usta kabul edilen isimlerinden biri yapan faktörlerin çoğunu Aşk ve Yaşam'da bulmak mümkün. Kariyeri boyunca hep gösterişçilikten uzak, senaryoya hizmet eden bir üslubu benimsedi Lee. Kendi adıma, "auteur" sinemasından özellikle uzak duran her yönetmeni baştan koşulsuz takdir ediyorum. Uzakdoğu'dan neden Wong kar-Wai gibi sürekli aynı filmleri yapan birilerinin değil de; Ang Lee gibi kendini hiç tekrarlamayan, hep farklı coğrafyalara, farklı karakterlere yönelen bir yönetmenin dünya sinemasında kendine daha tutarlı ve sağlam bir yer edindiğini kendimize sorarsak, zaten birçok cevaba ulaşabiliriz.
Herhangi bir auteur sinemacıyı, en azından iyi olanlarını, küçümsemek gibi bir niyetim yok. Ama Ang Lee, bir zanaatkar olarak kendini çok daha zengin alanlarda ispatlamış; her tür filmi yapabileceğini, her tür öyküyü veya dönemi başarıyla ele alabildiğini defalarca göstermiş bir yönetmen. Filmografisinde, eşcinsel kovboylardan yeşil devlere, Jane Austen İngiltere'sinden Nixon dönemi Amerikan taşrasına, bir Uzakdoğu dövüş sanatları filminden Amerikan İç Savaşına kadar böylesine çeşitlilik gösteren bir başka yönetmen bulmak kolay mı?
Aşk ve Yaşam, 19. yüzyıl muhafazakar İngiliz toplumunda darboğazda ve aynı zamanda kadın olmak üzerine bir film. Merchant/Ivory ekolünün sağlam bir örneği. Hiçbir elemanın kendi başına öne çıkmadığı, çıkmaya da çalışmadığı ve başarısını buna borçlu bir film. Özgün müziklerini fark etmeyeceğiniz, kostüm tasarımları karakterlerinin sınıfsal özelliklerini ve ayrımlarını belli etmekten fazlasını yapmayan bir film.
Filmi başarıya taşıyan bütün bu unsurların arasında, ilk Hollywood deneyimini gerçekleştirmesine rağmen asla kendini ispat etmeye uğraşmayan, belli ki gerçek hayattaki karakteri gibi mütevazı, sakin bir de yönetmen var. Ang Lee'yi bugün dünya sinemasının en önemli ustalarından biri yapan her şey bu filmde saklı.