Gulliver'in Gezileri
Yazar: Oktay Ege KozakEğer 18. Yüzyıl BBC kostüm dramalarında sıkışıp kalmış minyatür insanlarla dolu, tarihi ve doğal güzelliklerle kaplanmış doğaüstü bir krallığı gerçek anlamda ayaklarınız altında bulursanız ilk yapacağınız şey bu nadir ütopyayı New York'un Times Square'i tarzı kocaman reklamlarla doldurup minyatür insanlara Guitar Hero oynatmak ise bence kendi cennetimsi minik krallığınızı haketmiyorsunuz demektir.
Fakat minnacık fantastik Viktorya dönemi klişeleri ile dolu bir krallıkla ne yapılacağına dair politik retoriğim bir yana, Gulliver'in Gezileri'nin kaytarıcı Gulliver'i (Jack Black) aynen bunları yapıyor minyatür krallığı ile. Eğer bir aile komedisi olmasını öngördüğünüz filminizin en başarılı esprileri "Gavatar" ve "G Pad" tarzı Gulliverleştirilmiş reklam panoları ise, projenin bir kaç yeni yazımdan daha geçmesi gerektiği ortada.
Jonathan Swift'in klasik çocuk kitabının Jack Black'in artık marka olmuş manik kişiliği ile modernleştirildiği bir versiyonunu izliyoruz. Hollywood'da bu demektir ki filmin orjinal konsepti alınacak, hepimizin bildiği fantastik formül kesintisiz orta vitese takılacak ve bu baştan zayıf senaryo, binbir türlü basit ve çocuksu belden aşağı esprilerle doldurulacak. Eski usül bir aile macerası izlemeye gelen seyircinin, Gulliver'in yanmakta olan kaleyi söndürmek için kullandığı yöntemi heyecanla bekleyeceğini sanmıyorum.
Bir çocuk filmini çocuksu olmakla suçlamak biraz gereksiz ve ağdalı bir eleştiri olarak görünebilir, fakat bir diğer adı aile eğlencesi olan çocuk sineması illa da çocukların en basit içgüdülerine tenezzül etmek zorunda değil. Çocuklar sandığımızdan çok daha akıllı ve sofistike yaratıklar ve eğer Oyuncak Hikayesi 3'ün muazzam sonu ile Gulliver'in bir şekilde Transformers'a göndermede bulunmayı başaran yavan finali aynı türe sahip ise ortada eleştirecek çok şey var.
Yazım ve yönetim takımı animasyon dünyasından gelen Gulliver'in Gezileri'ni izlerken ara sıra bu proje animasyon olarak yapılsaydı daha iyi bir fikir olabileceğini düşünmeden alamadım kendimi. Filmin görsel efektleri her ne kadar başarılı olsa da, "dev" Jack Black ile Jason Segel, Emily Blunt ve Billy Connoly gibi etkileyici isimlerle dolu minyatür kadrosu arasında görsel bir bağlantı kurulamıyor bir türlü. Belki de bu sebepler arasında Black'in Gulliver'inin fantastik bir dünya değilde gerçekte olduğu gibi bir yeşil ekran stüdyosu içinde dolaşıyormuşcasına fazla rahat bir havaya sahip olması.
Black'in minyatürler ile Edwin Starr'ın R&B klasiği "War"ı detone bir sesle çığırdığı sahne 2011'e girmeden bir kaç gün önce 2010'un en utanç verici sahneleri listesine yukarıdan girmeyi başarıyor.
Gulliver'in Gezileri, çocuklarınızla eğer gerçekten (Gerçekten kelimesinin üzerinde duruyorum) yapacak başka bir aktivite bulamazsanız salonları ziyaret edip unutulur bir kaç saat geçirebileceğiniz bir yapım.