Altı sene arayla çektiği ilk iki filmi Hücre (The Cell) ve The Fall ile filmlerinde önceliğinin görsellik olduğunu gözümüze sokan Tarsem Singh, yine uzun bir ara verdikten sonra filmografisine kattığı Ölümsüzler (Immortals)'de bu sefer Yunan Mitolojisi filmlerini şıklığa boğmaya karar vermiş. Bu işin altından gayet başarıyla kalktığı su götürmez bir gerçek. Ancak olabildiğince öznel işi The Fall'u, 300 Spartalı (300) ile birleştirip önümüze sunması, bir auteur olmanın çok uzağında kalacağının göstergesi...
Kral Hyperion'un efsanevi Epirus Yayı'nın peşinde insanlığa azap çektirmesi ve bunun Tanrıların pek de hoşuna gitmemesi filmdeki olayların fitilini ateşleyen etken. Ölümlülerin problemlerini kendi aralarında halletmesini isteyen Zeus ve diğer tanrılar, gökten izledikleri bu kıyıma son vermek için ilahi değil mantıklı bir çözüm üretmişler. Bu çözüm; kendisine çok inandıkları Theseus'a yakın duran yaşlı bir adam hüviyetinde yeryüzünde bulunan Zeus'un, çaktırmadan verdiği eğitimle mükemmel bir savaşçı yaratması ilkesine dayalı. Ortalık karıştığında ve Hyperion ortalığı ateşe verdiğinde, Theseus bir şekilde halkının önderliğini yapacak ve insanlığı kurtaracak.
Kendi seçimlerinin dışında gelişen olaylarla (bu tip filmlerde her zaman söylenildiği gibi: It's your destiny- bu senin kaderin) büyük bir savaşçı, intikamcı, önder ve ölümlü tanrısına dönüşen Theseus'un bu zorlu süreçte bize tüm bu özellikleri bünyesinde barındırdığını inandırmasında ise problemler var. Zira filmin sonuna doğru sarfettiği 'benim adım sonsuzlukta yankılanacak' açıklamalarının altı biraz boş kalıyor. Her zor duruma düştüğünde kendisine yardım eden tanrıları sayesinde, biraz torpilli olarak yükselen bir ana kahraman profili çizmesi, kendisine olan muhtemel hayranlığımız açısından pek hoş bir ayrıntı değil.
Ölümsüzler'in bir epik film için kısa olan süresi karakterler arasındaki ilişkilerin oldu bittiye gelmesini sağlıyor. Kutsal bir bakirenin 5 dakika içerisinde aşık olup kutsallığını tarumar etmesi de başka türlü açıklanamaz herhalde. Buna yine alışıldık bir biçimde tanrılara inanmayan karakterlerin bir iki aksiyon içerikli tanrısal dövüşten sonra yola gelmelerini de ekleyebiliriz. İlginçtir ki yola gelmekle kalmıyor, her fırsat bulduklarında 'ben tanrıya inanmazdım...' kelimeleriyle başlayan o iç bayıltıcı cümleleri de ardı ardına sıralıyorlar. Neyse ki Mickey Rourke'nin acımasız güç delisi King Hyperion'u her iki sahnede bir tek kişilik şovla perdede beliriyor, bu da filmin içerisinde kalmamızı sağlıyor.
Teknik açıdan neredeyse hatasız bir iş olan Ölümsüzler, yine teknik açıdan daha önce görmediğimiz bir iş değil ne yazık ki... Her anından "tekrar" hissi fışkırıyor. Tarsem, bir önceki işi naif The Fall'da tutan her ayrıntıyı bu filme geçirmiş. Kahinlerin şıklığından başlayarak bütün kostüm tasarımlarda birinci sınıf bir işçilik göze çarpıyor. Çoğu yeşil ekran önünde hazırlanmış sahnelerde görsellik tavanda. Ancak bir filmi iyi yapmak için bunlar yeterli mi? Asıl soru bu...
Seyirci alışkanlıkları göz önüne alındığında bunun yeterli olduğunu çok açık bir şekilde söyleyebiliriz. Bir yönetmen olarak henüz iki filminizde 'ne yapsa izlerim, konu olmasa da görüntüleri ağzım açık izler, dibimi bırakır, salondan çıkarım' diyebilen bir hayran kitlesi yaratabilmişseniz, fazla da uğraşmanıza gerek kalmıyor haliyle. Filmin zirvesini yapması gerektiği kalabalık sahneleri kısa kesebiliyor, tek bir dövüşe odaklanmak yerine aynı anda 3-4 dövüşü göstererek herşeyi karambole getirebiliyor, artık iyice suyu çıkmış olan aksiyon sahnelerinde aynı anda hem yavaş hem hızlı çekim tekniğini onlarca kez seyirciye sunabiliyorsunuz. Bunu şık tasarımlarla yaptığınızda 'testosteron çılgınlığı, bağırıp çağıran adamlar klibi' diye aşağılanan 300'den daha iyi bir film oluyorsunuz ki, aslında kesinlikle değilsiniz.
The Tudors'da üzerine yakışan tarihi kostümlerden dolayı filmin başrolünde olduğuna inandığım yeni Superman Henry Cavill ve Zeus'u canlandıran Luke Evans'ın son derece yetersiz performanslar sergilediği filmin yıldızları da hiç kuşku yok ki emektarlar Mickey Rourke ve Stephen Dorff. Freida Pinto'nun etnik güzelliğini izleme zevki ise erken izdivaça kadar sürüp, nedense aniden ikinci plana düşmesiyle son buluyor.
Ölümsüzler, Titanların hapsedildikleri yerden kurtulduğu ve alttan ısıtmalı bir boğanın işkence aleti olarak kullanıldığı kimi sahnelerle fark yaratsa da, bu fark koca bir filmi öncüllerinden ayıracak kadar büyük değil...
firatatac.tumblr.com / firat_atac@hotmail.com