Hesabım
    Ejderha Dövmeli Kız
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Ejderha Dövmeli Kız

    Ejderha Dövmeli Kız

    Yazar: Orkan Şancı

    Edebiyat uyarlamaları, sinema izleyici açısından her zaman riskli. Çok sevdiği, elinden düşüremeyip 'yuttuğu' romanları vardır herkesin hayatında. Onları sinemada, peliküle aktarılmış halde izlemek, okur için her zaman tehlikelerle dolu bir yola çıkmak gibidir. Tehlikenin nedeni, sinema ve edebiyatın öykü anlatmakla ilgili izlediği yolların farklı olması. Bu fark, alınan tadı da farklılaştırır. Kitap çağrışımlarla yol alırken okur, karakterlere kendince biçim seçer. Olayların geçtiği yerler ne kadar betimlenirse betimlensin her okur bazen kafasını arkaya yaslayarak gözlerini kapatır, kendi dünyasını oluşturur.

    Sadece tek bir adamın yani 'yönetmen'in oluşturduğu dünyanın, her okuru memnun etmesi bu nedenle beklenmez. Ama hiç değilse, büyük popüleriteye sahip romanların sadık hayranlarına saygı beklenir. Bu nedenle sinema sayısız başarısız roman denemeleriyle dolup taşar. Yakın tarihli olduğundan aklıma 'Da Vinci Şifresi' geliyor mesela. Kitabın baş karakteri için gezegendeki en iyi aktörlerden birini de seçseniz, romanın yarattığı derinliği sinemada görebilmek mümkün olamamıştı. Yönetmenin ve kadronun bütün mükemmelliyetçiliğine, senaryodaki 'doğru kısaltmalara' rağmen kitaptaki keyfi 'Melek ve Şeytanlar'da da alamamıştık. Bu nedenle, bazen iş, 'doğru' kitabı seçmekle de ilgili olabilir. Bu da konuyu, 'Ejderha Dövmeli Kız'a getiriyor.

    Stieg Larsson’un bu romanı hayli hacimli. Yaklaşık 650 sayfalık roman, en iyi senarist için bile yutulması zor bir lokma. Girişte belirttiğimiz gibi, herşeyi doğru yaptığınızı da düşünseniz iş sinema olduğunda iki kere iki dört etmiyor her zaman. İsveçli yönetmen Niels Arden Oplev’in filmi ise dört etmekle kalmıyor, neredeyse dört dörtlük olmayı da başarıyor. Tercihlerdeki isabetten önce belirtmek gerekir ki, başarının nedeni romanın 'sinematografik' yapısından kaynaklanıyor. Tam da 'sinemaya uyarlanması gereken bir kitap bu' diyorsunuz ki öyle oluyor zaten.

    Sylvie Nasar’ın tek bir replik bile içermeyen biyografik 'The Beautiful Mind'ı geldi şimdi de aklıma. Akiva Golsdman’ın ortaya çıkardığı senaryo, sadece Oscar aldığı için, 'nasıl yapılmalı' sorusuna ders niteliğinde yanıt olduğu için unutulmazlar arasında. 'Ejderha Dövmeli Kız' ise karakter replikleri açısından hayli zengin. Hatta ''kadına yönelik şiddet'le ilgili bilgi verme açısından romanın biraz geveze olduğunu bile söyleyebiliriz. Konuşma içermeyen romandan senaryo üretmek ne kadar zorsa, böyle bir kitaptan uyarlama yapmak da sıkıntılı olmalı. Nikolaj Arcel-Rasmus Heisterberg’den oluşan senaryo ekibinin bu sıkıntıyı aştıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunda; radikal bir karar alarak, bilgi içerikli hayli hacimli bir bölümü gözardı etmeleri önemli bir etken. Bir sinema filmine hizmet etmeyecek unsurların titizlikle ayıklandığını, romanı hiç okumadan filmi izleyenlerin bu nedenle hiç bir eksiklik hissetmeyeceklerini söyleyebiliriz.

    Filmde tıpkı romanda olduğu gibi, bir gazeteci 'Mikael' ile 'yaralarını yeraltındaki ilaçlarla besleyen' genç bir araştırmacı kadının rehberliğinde öyküye dalıyoruz. 40 yıl önce işlenmiş gizemli bir cinayeti aydınlatmaya çalışan iki karakterin, kişisel sorunları, önceleri, sonraları onları yakınlaştırıyor. Seyirci de sonraları bu karakterlere yakınlaşıyor. Mikail, zengin bir yatırımcının dolandırıcılığını ortaya çıkaracakken haber kaynakları tarafından satılan bir gazeteci. Mikael’in de yüreği yaralı ki -tanınmış İsveçli aktör Michael Nyqvist’in gözlerinden bunu rahatlıkla görebilirsiniz. Lisbeth ise çocukluğu türlü eziyetle geçmiş, sosyal yardım yerine sosyal taciz gören bir genç kız. Zekasını, bir araştırma şirketinde çalışarak gösteriyor ama şirkete değil vicdanına göre çalışıyor.

    Mikael ve Lisbet’in 'yaralı' olmaları dışında hiçbir benzerliği yok. Bu iki zıt karakterin birlikte bir olay üzerinde çalışmaları, 'polisiye' türünün ana damarlarından birini besliyor. Yönetmen Oplev, iki karaktere de o kadar iyi çalışmış ki, Stockholm sokaklarından Hedeby adında köhne bir kasabaya giden yolda bile gözlerini bir an bile bu iki karakterinin üzerinden ayırmıyor.

    Filmde romandaki bazı unsurların ayıklandığını söyledik. Yeri gelmişken bir parantez açalım. Filmin, cinayet muammasının çözülmesiyle ilgili hiç de önemli olmayan bir olaya yeterince geniş yer ayırdığının altını çizelim. Lisbeth ile sosyal yardım görevlisi arasındaki sahneler bunlar. Filmin en travmatik sahnelerinden birinin de bu bölümde olduğunu belirtelim. Yönetmenin bu sahneleri, serinin ikinci ve üçüncü bölümündeki Lisbeth karakterine seyirciyi hazırlama çabası olarak görebiliriz

    'Ejderha Dövmeli Kız'ın ilk yarısı aslında oldukça düşük tempolu. Başarıya götüren yol ise, saf bir polisiye gerilim olarak işlememesi. Önce Agatha Christie romanlarındaki gibi 'katil kim' sorusu üzerine bir hava estiriyor, yeri geldiğinde bir seri katil avına evriliyor, yeri geldiğindeyse ciddi bir toplum eleştirisine dönüşüyor. Bu nedenle 'tür'ün envai çeşit rengine birden sahip olmak gibi hayli nitelikli bir yapısı var hikayenin.

    Filmi izlerken, İsveç’in ne kadar 'sinematografik' bir ülke olduğunu da görebileceksiniz. Büyük bir şehirde yaşamanın tehlikelerinden, gözden ırak bir kasabanın ürkütücü sakinliğinin nasıl bir soğukluk yarattığına tanıklık edeceksiniz.

    'Ejderha Dövmeli Kız'ın, bir kaç katmandan oluşan finaliyle, yakında vizyon tarihi açıklanacak ikinci filmin başına bağlandığını rahatlıkla tahmin edebiliriz. 1979 doğumlu Noomi Rapace’in etiyle kemiğiyle, dövmesi ve burnundaki halkalarla hayat verdiği Lisbeth karakterini daha yakından tanıma şansı da verecek devam filmleri.

    Şimdilik bize kalansa, keşfedilmeyi bekleyen yenilikçi bir polisiye, İsveç usulü bir polisiye başyapıtı.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top