Genç, sağlıklı bir adam... Bugüne kadar hayatta en güvenli yolları seçmiş, fazla heyecan aramadan kendi şeridinde yürümüş, kendi halinde biri. Sigara içmiyor, içki kullanmıyor, hatta kendi deyimiyle 'geri dönüşüm bile' yapıyor. Bir süredir rahatsız olduğu sırt ağrıları için rutin bir kontrole gittiğinde karşılaştığı sonuç ise tüm hayatını değiştirecek cinsten: Belkemiğinde büyüyen bir tümör ve kendisine biçilen yüzde 50 yaşama payı...
Adam (Joseph Gordon-Levitt), hiç beklemediği kanser gerçeğiyle başbaşa kalmasının yanı sıra, bu dönemin getirileri olarak değişen sosyal ilişkileriyle de uğraşmak zorunda. Bu durumla pek de baş edebilecek gibi görünmeyen kız arkadaşı Rachel (Bryce Dallas Howard), aşırı koruyucu annesi (Anjelica Huston), bencil ve kaba olmasına rağmen kankalık görevlerini her daim yerine getiren Kyle (Seth Rogen) ve doktorasını yapmaya çalışan çaylak psikiyatrist Katherine (Anna Kendrick) bu zorlu sürecin tamamlayıcı parçaları durumunda. Bir de Adam'a medikal marijuananın faydalarını öğreten, kendinden yaşça oldukça büyük kemoterapi arkadaşları var. Onların da bu sürece bazı katkılar sağladığı su götürmez bir gerçek.
Sosyal Ağ (The Social Network)'e 'haa şu Facebook filmi' diyen kitlenin 'haa şu kanser komedisi' olarak tanımlayabileceği Şansa Bak (50/50), komedi ve dramayı kusursuza yakın şekilde dengeleyen bir dramedi. En kötü anlarda bile gülümsenebilecek şeyler olduğunu bize hissettiren filmin başarısı, önündeki engelleri teker teker savuşturmasıyla doğru orantılı. Takdir edersiniz ki kanser hastalığı, bir komedi filminin hatta diğer bir çok film türünün sürükleyici hikayeler çıkarabileceği bir başlangıç noktası değil. Dünyadaki en kötü illetlerden birini film konusu olarak ele aldığınızda dikkat etmeniz gereken şeylerin sayısı da fazlalaşıyor. Öncelikle seyircinizi direkt olarak hastalıkla boğuşmanın korkusu ve üzüntüsünün içerisine yuvarlamamanız, bir çok anda da onları duygusal açıdan manipüle etmekten kaçınmanız gerekiyor. İşin içine komedi katarken mizahın miktarını iyi ayarlamak, eldeki materyalin ciddiyetine olan farkındalığınızı göstermek de diğer bir mesele. Yapacağınız ufak hataların ucu sulu bir komediye ya da sömürücü bir hastalık pornosuna kadar varabilir ki, bunun hem seyirciden hem de eleştirel bazda alacağı tepkileri tahmin etmek oldukça güç.
Filmin yönetmeni Jonathan Levine ve hikayenin yarı otobiyografik tarafında kendinden ilham alan senarist Will Reiser başarılı bir ekip çalışmasıyla bütün bu güçlükleri bertaraf ediyorlar. Başka ellerde ciddi bir fiyaskoyla sonuçlanabilecek hikaye, ikilinin yürümek için seçtiği çizginin doğruluğu sayesinde yarı dokunaklı, yarı komik ama tam dengeli bir işe dönüşüyor. Film kimi zaman fena halde 'indie film' klişelerine boğulsa da ( fon olarak Seattle'ın seçilmesi, gökdelende ya da sanat galerisinde çalışan karakterler, Anna Kendrick'in Aklı Havada (Up in the Air)'daki karakterinin klinik versiyonunu canlandırması ) bunun çok büyük bir problem teşkil ettiğini söylemek haksızlık olur.
Şansa Bak'ın en büyük kozu ise başrol oyuncuları arasındaki kimya. Bağımsız filmlerle başladığı kariyerindeki bir sonraki aşamada 'Christopher Nolan'ın kadrolu oyuncusu' olarak tanınacağına kesin gözüyle baktığımız Joseph Gordon-Levitt, kariyerine çok iyi oynanmış bir karakter daha ekliyor. Hem neşeli hem hüzünlü bu karakterin değişim süreci bize o kadar iyi geçiyor ki, Adam'a yardım edemesek de onunla empati kurabiliyoruz. Kendisine hastalığı ile ilgili avantajlardan bahsederken 'daha fazla kadınla beraber olabilirsin, yasal uyuşturucular kullanmanın keyfini çıkarabilirsin, kanser olmak herkesin sana daha iyi davranmasını sağlar' gibi önermeler sıralayan kankası Kyle rolünde ise ilk zamanlarının sempatikliğine yakın bir Seth Rogen görüyoruz. Son zamanlarda biraz cepten yemeye alışan Rogen, yardımcı rol dozunda hikayeye katıldığında ne kadar komik olabildiğini bir kez daha kanıtlamış.
Gülümsemek, hüzünlenmek, iyi oyunculuklar görmek, en önemlisi ilham verici naif bir film izlemek isteyenler için biçilmiş kaftan Şansa Bak/(50/50)... Vizyona girişi biraz geç, salon sayısı bayağı az olsa da haftanın kaçırılmaması gerekenlerinden...
firat_atac@hotmail.com
firatatac.tumblr.com
twitter: firatatac