Örnek Aile
Yazar: Melis ZararsızHollywood'dan hiciv filmleri izlemek keyifli ve şaşırtıcı oluyor. Truman Show ve Aklı Havada(Up in the Air) gibi tüketim toplumunu, kapitalizmi ve içi boşalan bazı değerleri eleştiren, bir yandan da gülümseten filmlere bir yenisi daha eklendi: The Joneses/Örnek Aile.
Ne örnek ama... Taşındıkları sitede herkesin gözünü kamaştıracak kadar mükemmel bir aile tablosu çizen Jones'lar, o mükemmel görüntünün altında koca bir sır saklarlar. (Bu arada bu filmle ilgili eleştiri yazarken filmin ipuçlarını vermemek mümkün değil ama elimden geleni yapacağım)
Tüm komşuların özendiği, onlar gibi olmak istediği, bunun için de, ne kullanıyorlarsa edinmek için adeta savaşa girilen Jones'ların aslında amaçları tam da budur: satış! Aslında gerçek bir aile olmayan bu dörtlü, tükettikleri ürünleri etraflarına pazarlamak için bir şirket tarafından biraraya getirilmiş, "gerçek hayatta" birbirleriyle alakaları olmayan kişilerdir.
Dışarıya rol yaparken birbirlerine delicesine aşık rolünü hakkını vererek başaran ikili, evde ayrı yataklarda yatmakta, iş dışında sohbet etmemekte, birlikte yemek bile yememektedirler. O koskoca, mükemmel döşenmiş evin, kimse yokkenki yalnızlığı, boşluğu ve soğukluğu, satış için biraraya gelmiş sözde aile fertlerinin plastik mükemmelliği çok güzel verilmiş. Bu mükemmel çiftin mükemmel çocukları rolündeki iki genç te aynı şekilde dış dünyada herkesin imrendiği ama iç dünyalarında sorunları olan kişilerdir.
Uzun süre bu bir romantik komedi mi, aslında gayet ciddi bir konu, gene de hafif ilerliyor diye karışık düşünceler içinde izlerken, ciddi ve acı bir neticeye bağlanır filmde konu, sonlara doğru. Tam da yaşadığımız çağın sorunu olan tüketim çılgınlığının aileleri ne kadar kötü durumlara getirebileceğini gösteren ağır bir hicivle karşı karşıya kaldığımızı farkederiz, kendi hayatlarımıza bakarız, satın almak zorunda olmadığımız ne çok şeyi bu tüketim çılgınlığına inanıp da aldığımızı, mutlulukların yerini maddelerin aldığını, basit bir ürünün iyi, kaliteli, özenilesi bir hayat yaratacağına inandığımızı farkederiz. Başkaları için yaşayan, "eksik kalmamak" için borç harç içinde kalan ve hayatları mahfolan insanların gerçek hikayelerini hatırlarız. Konu ciddidir, eleştiri yerinde ve zamanındadır. İtiraflar sarsıcıdır.
Üzücü olan şu ki, yüzyılımızın derdi olan bu konunun eleştirisi, hem de bu şekilde, oyunlu bir fikirle eleştirisi, gerçekten çok güzel bir buluş olmakla birlikte, Hollywood filmi olmasından mıdır nedir, film biterken bir anda yumuşak bir dönüş yapıyor. Saçma ve alelacele bir bitirişle karşı karşıya kalıyoruz, ama neden böyle oldu, hani şöyle olmuştu derken, mutlu sona bağlama çabasını farkedip derin bir iç geçiriyoruz, bu güzel taşlama, yerini, "aman film işte" denecek bir romantik komedi tadına bırakıyor. Güzel film, evde de olsa izlenir deyip geçiyoruz.