Camino
Yazar: Serdar KökçeoğluCamino, aşk ve arkadaşlık gibi duyguları tadarak büyük bir heyecanla hayatı keşfeden 11 yaşındaki bir genç kızın ümitsiz bir kanser hastalığının ardından hızla ölüme yaklaşmasını konu ediniyor. Bir yanda ilk aşklar, ilk heyecanlar, yaşanan taze duyguları anlamlandırma çabası, koyu bir masumiyet; bir yanda sırta giren kocaman iğneler ve başarısız, genç kızı iyileştirmeyi başaramayan ameliyatlar. Aslında bu tezat, bu hüzünlü uzaklık bile bir filmi güçlü yapmaya, en azından ilgi çekici yapmaya yeter.
Fakat Camino'ya Goya ödüllerinde belli başlı ödülleri kazandıran, bu erken ölüm sendromu değil. Filmin erken ölüm temasına eşlik eden diğer baskın teması ise din. Genç kızın anneden gelen koyu bir dindarlığı var ve film boyunca bu güçlü inancın kızın ölüm gerçeğiyle kurduğu ilişkideki yerini izliyoruz. Başlarda inanç kızın kendisini bekleyen karanlık sona hazırlanmasını, en azından cesaretini korumasını sağlarken, zaman içinde aile içinde bir tartışma konusuna dönüşmeye başlıyor. Katolik bir tarikatla da ilişkisi olan ailedeki herkes aynı derecede inançlı değil, Camino'nun durumu da bu farklılıkların altını çizmeye başlıyor.
Kazandığı önemli ödülleri dikkate alırsak, Camino'nun daha incelikli bir senaryoya sahip, daha olgun bir film olması gerekmiyor muydu, diye sorabiliriz. Şüphesiz her ölüm erken ölümdür ama bir çocuğun ölümü hayattaki en hüzünlü şeylerden birisi. Kabul etmek, anlam vermek kolay değil. Bu durumu yaşayan bir anne ve babanın tanrıya isyan etmesini de anlayabiliriz. Tıpkı tanrıya daha çok bağlanmasını anlayabileceğimiz gibi. Yani filmdeki karakterlerin duygu ve inanç dünyalarındaki dalgalanmalarla bir sorunumuz yok.
Ama filme rengini veren yaratıcı ekibin soğukkanlı davranmak yerine filmin hassas yerlerini iyice kanattıklarını, bu şekilde istismar kokusu yaydıklarını söyleyebiliriz. İzleyiciyi duygusal anlamda dibe koyacak bir yaklaşımın düşünceli ve yaratıcı bir tavır olduğu söylenemez. Bu formül, bu tarz bize daha çok televizyon filmciliği denen alanı hatırlattı. Uzadıkça ilginçliğini kaybeden, sıkıcı olmayan ama sıkıntı veren bir çalışma var karşımızda.
Sinemaları Camino ile aynı hafta ziyaret eden, Shyamalan yapımcılığındaki Şeytan da bir 'inanç' filmi. Shyamalan'ın bu filmde yönetmen koltuğunu Karantina yönetmenine bırakması isabet olmuş doğrusu. Sinemacı bu vasatın azıcık üzerindeki eski tarz b movie ile, son dönem filmlerini aşmayı başarıyor. En azından tek mekan atmosferiyle belli bir gerilim yaratmayı başaran film, şeytanın yöntemlerinden girip oradan tanrıya ulaşıyor. Filmdeki dindar asansör görevlisi de tek ''doğruyu söyleyen'' olarak karşımıza geliyor. Shyamalan tanrı ve şeytan arasındaki gerilimden filmine güç kazandırmaya çalışırken ise Camino'dan bile daha sahte oluyor. Hatta gülünç oluyor.