Süper Ajan K9
Yazar: Funda SularözYaklaşık iki milyon dolar bütçeli ve bol reklamlı film, sonunda izleyici karşısına çıktı. Kadroya bakıyorsunuz, popüler isimler var. Afişe bakıyorsunuz, şık duruyor. Senaryoda seçiciliğiyle tanınan 5 ödüllü sanat yönetmeni de bu film için fevkalade bir dünya yaratmıştır diye düşünmeden edemiyorsunuz. Ama, yapımcıları tarafından uygun görülen "Tehlike hiç bu kadar komik olmamıştı." tanımı yerine "Bu kadar para harcanan bir Türk filmi hiç bu kadar bayat olmamıştı." cümlesi Süper Ajan K9 için daha uygun düşüyor.
Nereden başlansa ne söylense, filmin birçok kötü tarafı insanın düşüncelerine aynı anda hücum ediyor. Filmin teknik yönlerinden konuşmaya başlarsak, öncelikle filmin rengi, ışığı çoğu sahnede televizyon filmi kıvamında. Tıpkı filmin çekim açıları, kamera kullanımlarında olduğu gibi. Efektler sanki Türk fantastik dizilerinde kullanıldığı gibi, kelimenin tam anlamıyla uyduruk. Kostümler, sıradan olmasının dışında hiç bir özelliği yok. Sanki bu film bir piyes ve oyuncular kıyafetlerini evlerinden getirmişler ya da eli iğne tutan birine sahneye çıkmadan bir gece önce diktirmişler. Hele dekorlar, o kadar büyük başarılara imza atmış bir sanat yönetmeninin bu filmde niye böyle başarısız bir dünya yarattığı hayret verici. Mustafa Ziya Ülkenciler'in iyi bir iş çıkarmasına engel neydi acaba?
Filmde yer alan oyuncular dersek, çok sayıda figüranın ve oyuncunun yer aldığı filmde birkaç değerli oyuncu da var, bu yadsınamaz. Ama kağıt üzerinde hazırlanan karakterlerin içi o kadar boş ki, sanırsınız oyuncular animatör ve sizi bir otelde ya da bir alışveriş merkezinde eğlendirmeye çalışıyor.
Kadın figüranların yegane görevi zaten vücut sergilemek. Filmin bir sahnesinde, süper mini etekli bir kızın önündeki erkek figüran topluluğunu yararak kameraya bacaklarını göstermek için yaklaştığını göreceksiniz. Madem bacak filmde bu kadar önemli yol açın kızcağıza. Yönetmen bir durun dese ve sahne o kıza yol açarak tekrarlansa, en azından eksilerden bir tanesi gidecek.
Hele başrollerdeki iki güzel hatun Didem Erol ve Züleyha Karyağdı inanılır gibi değil. En azından projeye başladıklarından itibaren birazcık vücut çalışsalardı da dünyayı kurtaran ve dünyayı yok edenler olarak konumlarına yakışır, güçlü bir görünüş sergileselerdi. Oyunculuktan bahsedilmesine bile gerek yok, filme yaraşır. Her şeyden geçtim, Didem Erol atletik bir şekilde koşmayı öğrenseydi... Ellerini vücuduna yaklaştırıp salınarak koşmayla dünya kurtarılamaz, ama tabii bir otobüsün ardından yetişme şansı var.
Cengiz Küçükayvaz ise filmin en iyi performansını sergiliyor. Yalnız onun da talihsizliği, yakın zamanda tüm dünyayı kasıp kavuran Heath Ledger'in Joker performansıyla yakın zamanda bu filmin görücüye çıkması. Karakterlerin benzer tarafları fantastik bir dünyada kötü olmak, kendilerine has kıyafetler giymek ve suratlarını kamufle etmek, ama Deşifre karakterini seyrederken, Heath ve oyunculuğunun gücü hatırlanıyor. Fakat filmde öyle bir karakter vardı ki çok gerçekçi oynamış. Deşifre'nin ananesi rolündeki teyze bir iki dakika gözükmesine rağmen filmdeki en iyi performansı sergiliyor diyebiliriz.
Filmin en büyük amatörlüğü makyaj konusuna gösterilen özensizlik. Keşke film için ayrılan bütçe 2 milyon + 60 dolar olsaydı. Oyuncuların göz altı şişlikleri ve morluklarının kapatılmama sebebi nedir? Sonuçta bu filmde vücut önemli. Didem Erol'un güneş yanığından soyulan teni niye kapatılamadı? 60 dolara güzel bir kapatıcı alınabilirdi de yaratmaya çalıştıkları ideal dünyada en azından en basit işi yapmış olurlardı.
Her şey bir yana, bir film sinematografik anlamda değerli olmasın ve biz eğlenmek için filme gitmek isteyelim, yine de gereksiz bir film. Bir kaç komik sahnenin dışında sadece ucuz klişe geyik döndürülüyor ve belaltı esprilerin gereğinden fazla uzatıldığı sahneler mevcut. Eğer hayatınızda seyrettiğiniz ilk filmse, yani milyon defa tekrarlanan klişelerle ilk defa karşılaşacaksanız gidin. Ya da bir estetik aramadan belaltı komedi sevenler, o zaman bu filmi beğenme ihtimaliniz var.
Funda Sularöz