Risky Business ve And God Created Woman ile 80'lerin akılda kalan kadın oyuncularından Rebecca De Mornay'in ismiyle dikkatimi çeken Anneler Günü (Mother's Day), 2011 vizyonunun dolgu filmlerinden biri olarak gösterime girdi.
Açıkçası, "yine o sıkıcı / fabrikasyon korku filmlerinden biri daha" diyerek izlemeye başladığım Anneler Günü'nden fena halde hoşlandım. Hikayenin çok bir sürprizi yok aslında; kafayı yemiş bir anne ile soyguncu çocuklarının mutlu, neşeli Amerikan orta sınıfına mevcut çiftleri, kendi evlerinde terörize etmesini konu alırken işin içine son yıllarda yaşanan emlak krizi, banka hacizleri gibi hassas durumları sıkıştırıyor.
Anneler Günü, meseleye direk giren ve gerilimi başlangıçtan finale yükselterek önem kazanmaya çalışan bir film. Hollywood'un bu tür filmlerde neredeyse standart bir dili var ve sorunlu ailelerin yarattığı şiddete alışığız. En uç örneklerini Teksas Katliamı (The Texas Chainsaw Massacre) ya da The Hills Have Eyes gibi yapımlarda gördüğümüz bu fikrin, şekil itibariyle daha normal ve şehirde geçen bir uygulaması olan Anneler Günü, hikayesiyle sınıfta kalsa bile müthiş bir yönetmenlik başarısı sayesinde kendini izlettirmeyi başarıyor.
Testere (Saw) serisinin devam filmlerini (II – III –IV) ve çok sevdiğim gerilim dizisi Fear Itself'i yöneten Darren Lynn Bousman eline geçirdiği öykünün sıradanlığının farkında olarak, stilize bir yönetmenlik çalışması ortaya koyuyor. 80'ler filmlerindeki kadar iyi bir 'steadycam'la olayların ve insanların etrafında dönüyor. Gerçekten iyi çekilmiş planlar ve etkili kesmelerle gerilimin yükünü arttırıyor. Hal böyle olunca da Anneler Günü izlediğiniz herhangi bir şey olmaktan çıkıp iyi bir "yönetmen filmi"ne dönüşüyor. Afişine bakıp, konusunu okuduğumda TV kanallarının kilo hesabı alıp gecenin köründe yayınladıkları filmlerden farkı olmadığını düşündüm ama seyretmeye başlayınca anladım ki, Anneler Günü, parmaklarda tırnak bırakmayacak kadar merakla izlenen bir gerilim filmi... Ayrıca Don Coscarelli filmlerini aratmayacak kadar güçlü bir tema müziği sayesinde filmden aldığım zevk katlandı diyebilirim.
Gelelim 80'lerin fenomen oyuncusu Rebecca de Mornay'e... Zaten sinir bozucu bir güzelliği vardı ama yılların yüzüne yüklediği yorgunlukta buna eklenince psikopat anne modeli için en doğru seçim olmuş.
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; Filmi izlerken geçtiğimiz haftalarda vizyona girmiş Dehşet Evi (Secuestrados) ile epey benzerlikler yakaladım. İkisi de 2010 yılının Eylül ayında değişik festivallerde ilk kez seyirci karşısına çıkmış bu filmlerin arasında tesadüfle açıklanamayacak kadar çok benzeşme mevcut.
Her filmden evrenin ve insanın varoluş sırlarını çıkarmaya çalışan bir eleştirmen değilim. Eğlence sinemasını gerekli ve önemli buluyorum. Buradan bakacak olursak; Anneler Günü, iyi bir yönetmenlik, kurgu ve oyunculuğa sahip ve gerilim filmlerinden hoşlananlar için bu haftanın doğru seçimi olacaktır. Filmin afişiyle ve hikayesiyle hissettirdiği sıradanlığın farkındayım fakat bilet paranızın hakkını verecek kadar heyecanlı bir seyirlik olduğunun da altını çiziyorum. 80'ler filmlerinin tadında, hayatınızı değiştirmeyen, sadece iyi vakit geçirmenizi sağlayan türden bir sinema işi...
Twitter: murattolga / murattolga@gmail.com