Ortalama puan
2,7
9 Puanlama
Don Kişot'u Öldüren Adam hakkında görüşlerin ?

2 Kullanıcı yorumları

5
0 Eleştiri
4
1 Eleştiri
3
1 Eleştiri
2
0 Eleştiri
1
0 Eleştiri
0
0 Eleştiri
3,5
26 Kasım 2020 tarihinde eklendi
Çekimleri İspanya’da gerçekleştirilen “The Man Who Killed Don Quixote”, senaryosunu da Tony Grisoni ile birlikte yazan Terry Gilliam’ın yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…

Yorumumuza başlarken, bazı yanlış anlaşılmaların önüne geçmek adına, son derece “absürd” ama bir o kadar da “eğlendirici” olan bu filmin, Miguel de Cervantes’in ünlü “Don Quixote” (1605 – 1615) isimli iki bölüm halinde yayınlanan romanından yapılan doğrudan bir uyarlama değil de daha çok bir karakter esinlenmesi olduğunu belirtmiş olalım…

Aslında, “Brazil” (1985) den bu yana yıllardır takibimizde olan Gilliam’ın, aralarında “The Fisher King” (1991), “12 Monkeys” (1995), “The Brothers Grimm” (2005), “The Imaginarium of Doctor Parnassus” (2009) ve “The Zero Theorem” (2013) in de aralarında bulunduğu filmografisinde, “çılgın ve tuhaf” olmayan bir filme rastlamak da neredeyse imkânsız gibidir…

İşte, “The Man Who Killed Don Quixote” ta da Gilliam’ın, aynı geleneği, çıtayı biraz daha yükselterek sürdürmeye devam ettiğine tanık oluyoruz…

Tabii biz böyle dedik diye, öyle hemen herkesin bu filme atlaması da gerekmiyor…

Yoksa emin olun, Gilliam’ın tarzına alışkın değilseniz, filmde de kullanılan bir ifade ile “sigortalarınız” (yahut da İzmir merkezli olmak üzere Ege bölgesinde yaygın olan bir tabirle “asfalyalarınız”) anında atıverecektir…

Zira muhtemelen 132 dakikalık bu filmin:

Kimilerinin kaldırmakta zorlanacağı tonda olan ve hız kesmeden sonuna kadar da devam eden “Fellini” ve “Coen biraderler” vari havası***, (gerçekte basit bir ayakkabı tamircisi Javier olan) Don Quixote’dan (Jonathan Pryce) sonra Toby’i de (Adam Driver) sert bir biçimde yere fırlatan yel değirmeni gibi çok fena çarpacaktır…

“Toby” demişken de:

Senaristlerden birinin adının “Tony”, diğerinin de “Terry” olduğunu da akıllardan çıkartmayalım… İpucu olarak, bu bir olsun…

Hele de filmin kahramanı Toby’nin de Gilliam kadar aykırı zamane bir yönetmen olduğunu görünce… Bu da iki…

Ve ardından da hemen finalde, (günümüzde artık kibarlık, naiflik ve hayallerindeki sınır tanımazlık kadar “şövalye ruhluluk” anlamına da gelen) Don Quixote’luk bayrağını Javier’den devralan Toby karakterinin de gerçekte, Gilliam’ın bizzat kendisinin olup olmadığını da (hafiften) bir “düşünün” demek isteriz…

Yani daha başka bir ifade ile sizlerde; bu tür işlere kafayı takan Gilliam’da aslında, aynen orijinal hikâyenin yaratıcısı Cervantes gibi, “Kendi dönemindeki birilerini, benzeri bir hiciv anlayışı ile ‘tiye’ alıyor olabilir mi?” diye sorgulayın diyoruz…

Yoksa ne diye bir insan, (yemeden içmeden kesilerek) 25 yıl boyunca böylesi bir projeyi hayata geçirmek için inatla çırpınıp dursun ki…

Gilliam, teknik ekibindeki görüntü yönetmenliği, editörlük ve casting direktörlüğü gibi kritik pozisyonları, daha önceki projelerinde de birlikte çalıştığı Nicola Pecorini, Lesley Walker ve Irene Lamb ile doldururken, prodüksiyon tasarımı ve sanat yönetmenliği gibi işleri de Alejandro Amenábar, J.A. Bayona ve Guillermo del Toro gibi “usta” yönetmenlerle çalışmış olan profesyonellere teslim etmiş…

Tabii böylesi bir prodüksiyon, Adam Driver ve Jonathan Pryce’ın sıra dışı performansları ile de bütünleşince, bu harika film çıkmış ortaya…

Keyifli seyirler,

*** İçin son bir not:
Burada tarafımızca, İtalyan yönetmen Guido Anselmi’nin (Marcello Mastroianni) hikâyesinin anlatıldığı bir “Fellini” klasiği olan “8½” (1963) a ve “Coen biraderlerin”, John Turturro’nun başrolde, yazımda kilitlenmiş senarist “Barton Fink”i (1991) canlandırdığı filmlere “saygı duruşu” tarzında bir gönderme yapılmıştır…
4,0
27 Ağustos 2019 tarihinde eklendi
Filmin, yaşanan aksilikler sebebiyle yaklaşık 25 yılda çekildiğini söylememiz gerekiyor. Filmin genel yapısına baktığımızda derli, toplu ve güzel kurgulanan bir film olduğunu söyleyebiliriz. Türk filmlerine benzetmem gerekirse Cem Yılmaz'ın Yahşi Batı filmi ile -herhangi bir konu benzerliği vs. olmasa da- benzettiğimi söylemeliyim. İzlerken gayet keyif aldığım, masalsı bir film oldu. Ancak olağanüstü diyemeyeceğim.
Daha Fazlasını Göster
Back to Top