Kendi kendinden korkan korku filmi olur mu diye sorarsanız size senaryo yazarlığını ünlü sinemacı Guillermo del Toro, nun, yönetmenliğini ise ilk uzun metraj çalışmasına imza atan Troy Nixey'in üstlendiği "Karanlıktan Korkma (Don't Be Afraid of the Dark)"yı örnek gösterebilirim. Çünkü attığı her adımda aşırı kontrollü davranan ve kendini bir türlü koyuveremeyen "Karanlıktan Korkma," bir korku filminden beklenmeyecek kadar tutuk ve temkinli bir çalışma.
John Newland yönetmenliğindeki 1973 tarihli aynı adlı filmden beyazperdeye uyarlanan del Toro yapımının, "Pan'ın Labirenti (El Laberinto del Fauno)" ile "Yetimhane (El Orfanato)" karışımı bir gidişatı olduğunu söyleyebiliriz. Filmde her şey sekiz on yaşlarındaki Sally'nin iç mimar babası Alex'i ziyarete gelmesiyle başlıyor. Sevgilisi Kim ile birlikte tarihi bir evde yaşayan Alex'in, kızı Sally'e yeterince vakit ayırmayan işkolik bir baba olduğunu anlamamız fazla zaman almıyor. Sally'nin babasının yanına taşınma sebebinin Los Angeles'ta partileyip, gününü gün etmekle meşgul annesinin kızını başından atmak istemesinden kaynaklandığını da hemen fark ediyoruz. Bir istenmeyen çocuk vakası olarak karşımıza çıkan Sally'i tek umursayanın ‘korkunç üvey anne' yakıştırmasından kurtulmaya çalışan Kim olması ise bizi şaşırtmıyor. Böylelikle, Kim ve Sally'nin geçici bir süreliğine yerleştikleri evin altında yaşayan ve çocuk dişiyle beslenen korkunç yaratıklara karşı birlikte göğüs gereceklerinin mesajını da almış oluyoruz.
Filmde tüm lanetli olayların süregeldiği uğursuz ev, "Narnia Günlükleri" serisinden tanıdığımız set tasarımcısı Kerrie Brown sayesinde hem filmin ruh haline tercüman olacak hem de Guillermo del Toro'nun imzasını taşıyacak nitelikte tasarlanmış. Duvarları ve kapıları süsleyen büyük kabartmalar, evin girişine açılan görkemli merdiven, ışığı kutsal bir emanetmiş gibi süzen camlar, ahşabın en şaşalı haliyle sergilendiği iç dekorasyon ve labirenti andıran bahçe kurulumu, mekanı Art Nouveau akımının en bariz örneklerinden biri haline getirdiği gibi, del Toro'nun filmdeki etkisini de barizleştiriyor.
Karakterlere ev sahipliği yapan bu göz kamaştırıcı ortam, görüntü yönetmeni Oliver Stapleton'ın mekanın hakkını veren özenli çalışmasının da katkısıyla hikayenin gizemli atmosferini başarıyla destekliyor. Korku filmi türünün alışıldık ses ve müzik kullanımının gidişata eklemlenmesiyle birlikte filmin moduna her dakika bir nebze daha adapte olan izleyicilerin, arzu ettikleri kalp çarpıntılarına ulaşmaları da rahatlıkla sağlanıyor böylece. Bununla birlikte, "Karanlıktan Korkma"nın seyredenlere vaat ettikleri, koltuktan sıçratıcı birkaç sahneden ve görkemli set tasarımlarının etkileyiciliğinden öteye gidemiyor ne yazık ki.
Filmin izleyenler üzerinde istenen etkiyi bırakamamasının başlıca nedeninin Troy Nixey'in bir yanıyla hikayeyi alışıldık korku filmi formülüne uygun bir biçimde şekillendirmek isterken bir yanıyla da seyredenlere fazlasıyla steril bir seyirlik oluşturmaya çalışması olduğunu söyleyebiliriz. "Karanlıktan Korkma"nın hikayesinde başarılı bir korku filmi ya da en azından ürkütücü bir psikolojik gerilim filmi oluşturmak için gerekli tüm malzemeler mevcut. Ancak üzülerek söylemek gerek ki yönetmen Troy Nixey gidişatı kendi akışına bırakırsa olan biteni bütünüyle kontrol edememekten ya da filmin fazla şiddet içermesinden çekinmiş olacak ki, hikayede mevcut olan hiçbir malzemeyi hakkını vererek kullanamamış.
Oysa "Karanlıktan Korkma," karakterlerinin geçmiş travmaları daha fazla ön plana çıkarıldığı takdirde derin karakter analizleriyle yoğrulmuş oldukça başarılı bir psikolojik gerilime dönüşebilirmiş. İkinci bir tercih olarak, yönetmen Nixey, hikayenin esas kahramanlarını fiziksel olarak hırpalamaktan bu derece korkmasa ve gidişatı biraz daha 'kanlı' ve 'çığlıklı' hale getirse, ortaya seyredenleri tatmin edecek dolu dolu bir korku filmi de çıkabilirmiş. Ancak iş işten çoktan geçmiş ve "Karanlıktan Korkma" başarılı bir psikolojik gerilim mi olsam ya da korku filmi türüne yandan ufak bir bakış mı atsam derken hiçbir şey olamadan harcanıp gitmiş. Bütün bu tabloya Katie Holmes ve Guy Pearce'ın etkisiz performansları da eklenince elde sadece Guillermo del Toro'nun filme olan katkısını hissettiren görkemli set tasarımları ve Stapleton'ın yerinde görüntü yönetimi kalmış. Dolayısıyla "Karanlıktan Korkma," göz ucuyla izlenecek bir televizyon filmi olmaktan öteye de gidememiş.