Gir Kanıma
Yazar: Serdar KökçeoğluBilim kurgu dünyasının ikonik yılları arasında bulunan '2010'a nihayet girmiş bulunuyoruz. Bir senenin bitip yeni bir yılın başlamasının en güzel yanı, etrafta bir sürü 'yılın en iyi filmleri' listesi olması. 2009’un gözden kaçan filmlerini keşfetmenin, aramanın ve bulmanın tam sırası.
Bu sene Sight & Sound dergisinin web sitesinde yayımlanan eleştirmen listelerinde göze çarpan tanıdık bir film var. 'Gir Kanıma' bir önceki yıl olduğu gibi pek çok listede yılın en iyi filmleri arasında gözüküyor. 2008 yılında izleyen bazı eleştirmenler bu benzersiz filme listelerinde üst sıralarda yer vermişti; 2009 yılında da bazı eleştirmenler öne çıkarmışlar.
Şüphesiz Avrupa filmleri farklı coğrafyalarda farklı farklı dönemlerde sinema bulabiliyor. IMDB’nin yalancısıyız ama filmin Türkiye’den başka 2010 yılında girdiği herhangi bir yer de yok. Epey geç geliyor ve esasında duyan galiba bir şekilde izlemeyi başardı. Tıpkı DVD’den izleyenlerin bir kez de perdede izlemek için festival bileti almaları gibi, pek çok kişinin sinemanın yolunu tutacağına da şüphe yok.
'Gir Kanıma' her ne kadar bir vampir filmi veya esaslı bir korku filmi olarak pazarlanmış olsa da, kısa sürede klasik bir tür filmi olmadığı anlaşıldı ve tür filmlerinin kolaylıkla giremediği festival programlarına ve listelere girdi. Bir yandan vampir sinemasının kurallarına bağlı kalırken, aşk filmlerinden de ilham alıyor. Tabii liderliğini Twilight serisinin yaptığı romantik vampir filmleriyle de çok ilgisi yok.
Esasında Twilight serisi ile 'Gir Kanıma'yı karşılaştıran yabancı bir makalenin altını çizdiği gibi, ikisi de romantik vampir kurtarıcı mitine dayanıyorlar. Fakat 'Gir Kanıma'nın içedönük ve ezik karakteri bir erkek çocuğu ve kurtarıcı olan (en azından görünüşte) bir kız çocuğu. Yani benzerlikleri aynı mite dayanmaları ile sınırlı; yoksa 'Gir Kanıma' daha pek çok şeyde yaptığı gibi bu miti de tersine çeviriyor. 'Açlık' ve Fransız vampir filmlerinin yaptığı gibi, vampirleri tür sinemasının hazır kalıplarından çıkarıyor ve özgürleştiriyor.
Karlar altındaki sıkıcı bir siteyi ve çevresindeki ormanları merkeze alarak neredeyse elle tutulur; soğuk ve kasvetli bir atmosfer yaratmayı başarıyor film. Belki böyle uzaklardan yollanmış bir kartpostal kadar gerçekçi olmasaydı, gotik bir atmosferden bile söz edebilirdik. İnsanların alkol içerek ısınabildikleri ve sıcak bir iletişim kurabiledikleri coğrafyada, soğuk binaların insanlarla gizli bir akrabalık içinde olduğunu görüyoruz. Hayata buğulu bir aynanın arkasından bakan bir çocuğun hayatını değiştiren de karşı cinsten bir vampir oluyor.
Uyarlandığı romandan dikkat çekici farklılıklar içeren filmin en önemli yanı, kendini bir yabancı gibi hisseden insanlığın 'ötekisi' vampir ile yalnız bir çocuğu aynı ruh hali içinde buluşturabilmesi. Yani biz bir yandan iki kişinin yakınlaşmasını izlerken, aslında birbirlerine ne kadar benzediklerini fark ediyoruz. Bu nedenle Oskar ciddi bir tehlike altındayken gözlerimiz onun ruh ikizini arıyor. Bir tür 'gölge' gibi belirmesini ve diğer yarısını kurtarmasını bekliyoruz.
Çocukluğun soğuk gecelerine dair korkutucu derecede gerçekçi; küçüklerin derinden hisssettiği ama çoğu zaman adını koymayı beceremediği melankolik bir yalnızlığın ve o yalnızlıktan kurtulmayı başaran bir çocuğun benzersiz filmi.