Resident Evil: Ölümden Sonra
Yazar: Oktay Ege KozakBirinci filminin bile fazla olduğu bir bilgisayar oyunu uyarlaması korku/aksiyon serisinin dördüncü bölümü olan Resident Evil: Ölümden Sonra, bir yerden sonra "critic-proof" denilen kategoriye giriyor.
Eleştirmenlerin bu tür filmleri tanımlamak için kullandığı bu terim, baştan spesifik bir seyirci kitlesine sahip olan, bu yüzden eleştirmenlerin film hakkındaki kötü veya iyi yorumlarının, sırf marka ismi yüzünden filme gitmeye kararlı seyircide bilet parası harcayıp harcamama konusunda pek bir etkisi olmadığı franchise ürün sinemasını tasvir ediyor.
Sonuç olarak eğer bir Testere hayranıysanız, eleştirmenler ne derse desin, filmin yirminci bölümüne bile seve seve gideceksiniz. Resident Evil 4 de baştan sona "critic-proof" bir film işte. Çünkü size yaratıcılıktan yoksun, tembel bir senaryo ile bir sürü zombi klişesini bir araya sıralayıp ipince konusunu, safi ardı ardına birbirinden ayırd edilemeyen, sıradan mı sıradan aksiyon sekansları ile dolu bir zaman kaybı olduğunu söylesem, bir Resident Evil hayranı olarak yine de gideceksiniz filme.
Eğer Resident Evil'in ne olduğunu bilmiyorsanız, ağzından ahtapot dokunaçımsı uzuvlar çıkaran zombilerin makinalı tüfekler ile birbiri ardına durmaksızın beyinlerinin paramparça edildiğini görmek fikri içinizi açmıyorsa, filme gitmeyi bırakın, bu eleştiriyi bile halen neden okuyorsunuz?
Durum böyleyken Resident Evil 4'ü başka filmlerle değil, kendi serisi içerisinde eleştirmekten başka bir çare kalmıyor. Peki öyleyse Resident Evil 4, bir Resident Evil yapımı olarak diğer filmler ile kıyaslandığında başarılı oluyor mu? Gördüğüm kadarıyla az çok başarılı oluyor, eğer aradığınız sadece ve sadece bir Resident Evil filmi ise.
İtiraf etmem gerekir ki, ilk filmi de yönetmiş olan Paul W.S. Anderson (Paul Thomas Anderson ile karıştırılmasın lütfen), gayet güçlü bir başlangıç sunuyor. Genetik deneyler yüzünden süper kahramanımsı güçlere sahip olan Alice'in (Milla Jovovich) klonları ile kötü kalpli Umbrella şirketinin ana karargahına saldırdığı sahne, o kadar çok stilize kafa kesilmesi ve çatışma sahnesine sahip ki, Ustura'nın vizyona girişinden daha bir hafta sonra o filmin gore seviyeleri ile atışıyor.
Bu akılda kalır açılıştan sonra Resident Evil 4, senaryo, yönetim ve oyunculuk olsun, direkt DVD'ye çıkacak tarzda ortalama bir zombi filmi şablonuna keyifle oturuyor ve sonuna kadar tembelliğini bozmuyor. Bir kez daha insan eti yemeye can atan bir zombi ordusunun, içine girmeye çalıştığı bir binada (Bu sefer terkedilmiş bir hapishanedeyiz) kapalı kalmış yürüyen klişelerin, zombilerin olmadığının rivayet edildiği bir mekana ulaşmaya çalışmalarını izliyoruz.
Bir kez daha zombi yemlerimiz, pardon, karakterlerimiz tam kaçacakken zombiler peşlerinden koşuyor, ana karakterimiz son anda kurtuluyor, yan karakterler o kadaş şanslı olamıyor vesaire vesaire vesaire. Öyle ya da böyle film bitiyor, eve varıyorum, bu eleştiriyi yazıyorum, save'e basıyorum ve Resident Evil'i bir sonraki bölüme kadar unutuyorum.