Mutluluk Yine Vizyonda!
Yazar: Ali ErcivanAbdullah Oğuz’un sinemayı iyiden iyiye ciddiye aldığının kanıtı Mutluluk, Zülfü Livaneli’nin tüm dünyada büyük ilgi gören romanından uyarlama. Öykü ve senaryo yazarlığının Türk sinemasının en önemli zaafı olduğu düşünülürse, özellikle güncel edebiyatımızın malzeme edilmesi zaten gerekli. Kendisi de sinema filmlerine imza atmış olan Livaneli’nin romanının sinema için uygun bir malzeme sunduğu da ortada.
Ailenin namusunu kirlettiği gerekçesiyle öldürülmesine karar verilen Meryem ve onun infazıyla görevlendirilen, askerden yeni dönmüş akrabası Cemal’in yolculuğuyla başlayan film, bu ikilinin yollarının, İstanbul’daki entelektüel çevresinden bunalıp kaçmaya karar vermiş Profesör İrfan ile kesişmesiyle birlikte hepten yol filmi kalıplarına giriyor. İkinci yarısının büyük ölçüde bir tekne çevresinde dönmesiyle de Roman Polanski’nin ilk başyapıtı Sudaki Bıçak’ı hatırlatıyor.
Töre merkezli bir girişin ardından, üç karakterin yollarının kesişmesinden itibaren Türkiye’nin birbirine taban tabana zıt iki kültürel kesiminden gelmiş insanların birlikte çıktıkları yolculuk süresince aralarında beliren çelişkilere odaklanan Mutluluk, dramatik gücünü bu insanların birbirlerini etkilemeleri ve değiştirmelerinde arıyor.
Bunun, televizyon yapımcısı Abdullah Oğuz’dan gelmesi belki beklenmezdi ama kendisi O Şimdi Asker ve Mutluluk ile birlikte gayet güçlü bir sinema duygusuna sahip olduğunu gösterdi. Mutluluk’u daha ilk planından itibaren Türk sinemasının son dönem örnekleri arasında kalburüstü bir pozisyona yerleştiren, seyrettiğimiz şeyin bir sinema filmi olduğunu hissettirebilmesi. Kadraj ve ışık anlamında cesurca davranabilen, perdede izlemenin hakkını veren bir görselliği var karşımızdaki filmin. Hatta kimi zaman, son olarak boş ama gösterişli Babil’ine hayranlıkla bakılan Alejandro Gonzalez Inarritu’nun sinemasını hatırlatıyor. Özellikle Meryem’in bir ahırda kilitli tutulup intihara yönlendirilmesine kadar giden sekans, filmin en güçlü kısmı.
Ancak süresi iki saati bulan Mutluluk, giderek uzayan ve zayıflayan bir film malesef. Öncelikle, İrfan karakterinin öyküye dahil olmasıyla güç kaybediyor film. Çünkü Cemal ile Meryem’in somut ve eylem içeren öyküsüne karşın, İrfan’ın durumu sadece kendi hayatına dair memnuniyetsizliklerinden ibaret ve eylem sunmuyor. Sadece yaşam rutininden uzaklaşmaya çalışan bir adam var ortada. Diğer iki karakterle karşılaştığında onların öyküsünü ilerletmek işlevini görüyor. Bu süreçte de kendisi bir değişim gösteriyor. Fakat varsayılan bu değişim süreci filmden yeterince çıkmıyor.
Bunun başlıca sebebi de, adamın öncesini tanımıyor olmamız. Karısı, yaşadıkları ev ve annesiyle diyaloğu aracılığıyla onun hayatına dair ipuçları da alıyoruz şüphesiz ama kendini artık o hayata ait hissetmese bile çok uzun bir süre onun parçası olmuş bu adamın öncesini görmeye ihtiyaç duyuyoruz. Değişimini anlamamız için bu gerekli. Film boyunca bize sunulan karakter çok da değişir gözükmüyor. Kadını toplumsal olarak algılayışlarında Cemal ile aralarında derin farklılıklar olduğunu bir türlü idrak edip davranışlarını buna göre şekillendiremiyor; umursamazca ikilinin hayatlarına ve kişiliklerine müdahale ediyor. Zaten en başta kent yaşamından uzaklaşıp lüks teknesiyle denizlere açılmasında antipatik, fazlasıyla sukala bir nitelik var. İrfan’ın, Cemal ve Meryem’in değişimleri üstündeki etkisi son derece barizken, tüm yaşananların kendisini nasıl değiştirdiğine dair somut bir yorum çıkmıyor filmden. İki tarafın da bir orta yola doğru yakınlaşmasındansa, doğu kültürü batı kültürüne doğru çekiliyor. Sanırım kent soylu edebiyatının ve/veya sinemasının önereceği çözümün bu olmasına şaşırmamalı.
Bu eksikliklerine rağmen işçiliği düzgün, oyunculukları başarılı bir film Mutluluk. Giderek kendini tekrarladığı ve lafını dolandırarak varacağı noktaya ulaşmasını geciktirdiği için etkisini sona doğru bayağı kaybediyor ve önemli bir film olarak görülebilecekken sıradan bir ürün olarak kalıyor ama romanın popülaritesi sayesinde özellikle yurtdışında ilgi görmesi mümkün. Bizim açımızdan en önemli vasfı ise Abdullah Oğuz’un ciddiye alınacak nitelikli sinemacılarımızdan biri olduğunu işaret etmesi.