Hayata Çalım At
Yazar: Melis Zararsızİngiltere'nin yetiştirdiği en önemli film yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Ken Loach'ın 2009 yapımı filmi Hayata Çalım At(Looking For Eric), ülkemizde daha önce Film Ekimi'nde gösterilmişti. 76 yaşındaki yönetmenin kendi hayatında da futbol önemli bir yer kaplar, bazı filmlerinde yer vermeden edemediği futbolu bu kez filminin önemli bir bölümüne yerleştirir, komedi ve dram öğelerinin başarıyla harmanlandığı Hayata Çalım At'ta Loach, Manchester United'ın 1997'de futbolu bırakan Fransız forveti Eric Cantona'yı hayallerinde gören postacı Eric'in hayatındaki iniş çıkışları anlatır.
Loach, gerçekçi, neredeyse belgesel tadı veren filmleriyle tanınır çoğunlukla, ayrıca kahramanlar oluşturmaz, sıradan insanları alır her zaman merkeze. Genelde hayatlarını düzene sokamamış erkek karakterler üzerinden anlatır hikayesini. Çoğunlukla da ideolojik, hatta politik denebilecek tutumunu sergiler çoğu filminde, cesur bir yönetmen olmasıyla, tuttuğu tarafı açıkça belli etmesiyle bilinir. Hayata Çalım At, politik açıdan olmasa da tüm bu söylediğimiz özellikleri bir şekilde bünyesinde barındıran bir film. Gene fazlasıyla gerçekçi, gene fazlasıyla sıradan insanların öyküsünü anlatır yönetmen. Fakat bu sefer bu gerçekliğin içine bir halisünasyon ekler, futbolcu Eric Cantona, postacı Eric'e "görünerek", ona kendini bulmasında yardımcı olur. Filmin orijinal adının anlatmaya çalıştığı budur işte, Eric, Eric'in yardımıyla, kendini, Eric'i bulmaya çalışmaktadır. Filmin isminin Türkçe'ye çevirisi ise akıllıca olmuş, Eric, futbolcu idolü sayesinde hayatına bir "çalım" atmaya çalışmaktadır gerçekten de...
Bu noktada oldukça psikolojik ve empatik bir film olduğunu da söylemeliyiz. Hayatındaki güzellikleri, yaptığı hatalar sonucu kaybetmiş ve kendine güvenini yitirmiş olan Eric, tek yönden şanslıdır: Arkadaşları. Bir toplantıda arkadaşlarından birinin, gözlerini kapat, kim olmak isterdin, özgüvenine ve karizmasına özendiğin kim var, o kişiyi bul ve o olduğunu düşün demesinden sonra artık idolü olduğu futbolcu ile her gün hayallerinde buluşmaktadır. Başarılarıyla herkesin gönlünde yer etmiş bir futbolcu olan Cantona'yı kıskanmaktadır aslında bizim Eric, senin herşeyin var, bir de bana bak demektedir. Fakat, bazı başarısızlıklar sonucu hayata küsen herkes gibi Eric de aslında ne yapıyorsa kendine yapmaktadır. İçine kapanmıştır, yapması gereken görevleri yapmaz, çocuklarıyla ilgilenmez, eski karısıyla konuşması gereken konuları konuşmaz, hayat onun dışında gelişmektedir adeta. Risk almamaktadır Eric ve hayallerinde neredeyse felsefi diyebileceğimiz konuşmalar yaptığı Cantona ona risk almayı öğütler.
Filmin en inandırıcı kısımları ise Eric'in düşüp kalkmaları, düşüp, yeniden kalkmalarıdır. Herşey Secret kitabındaki gibi kolay değildir, öyle ya, gideyim konuşayım herşey çözülsün, bir koşayım kaslı birine dönüşeyim kadar kolay değildir hayat. Risk almaya başlar, başladıkça daha çok düşer ilk zamanlarda. Korktukları başına gelir, ama zaten yapması gereken de budur, korkularıyla yüzleşmek! Üstüne gitmek ve eninde sonunda olayları pozitife çekebilmek. Hareket etmenin, eylemde bulunmanın gücünü gösterir aslında film bize.
2006'da 'Özgürlük Rüzgarı' ile Altın Palmiye kazanan Ken Loach, geçen yıl 'Hayata Çalım At' ile ödül listesinde adı unutulmuş olsa da, bu yıl, 'Route İrish' ile bir Altın Palmiye'yi daha zorlayacak ve yine sıcak bir politik konuyu işleyerek, İngiliz ordusunun son Irak savaşına katılımını sorgulayacak... Loach'ı izlemeye devam...