Hesabım
    Jane Eyre
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Jane Eyre
    Yazar: Kaan Karsan

    Sinemanın yaratıcılık hezeyanları içerisinde gelmiş olduğu şu noktada, beyazperdedeki roman uyarlamalarını saymayı çoktan bırakmıştık aslında. Romanların, hele ki klasik eserlerin, sinemacılara bolca ilham veriyor olması pekala normal bir durum. Fakat, Jane Eyre'ı çekilmiş altıncı filmiyle sinema salonunda görüp de, zaten beş farklı hayal gücüyle izleme şerefine nail olduğumuz bir eserin bir uyarlamaya daha ihtiyacı var mı, diye sormamak mümkün değil. Sonuç olarak, 2009'da çekilen Sin Nombre'nin umut vadeden yönetmeni Cary Fukunaga'nın ellerinde, Jane Eyre'ın acıklı hikayesi bir kez daha karşımızda.

    Henüz 10 yaşında öksüz kalan, disiplinli bir okula gönderilen, mutsuz bir çocukluk geçiren bir kızın aşık olma hikayesini anlatıyor Bronte'nin eleştirel romanı. Bir yandan zorluklara göğüs germeye diğer yandan yalnızlığıyla baş etmeye çalışarak ayakta durmaya çalışan Jane, roman dünyasında feminist edebiyatın en önemli eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Dönemin diğer eserlerinin içerisine arzu nesnesi olarak yerleştirilen karton kadın karakterlerin karşısında gururuyla, derinliğiyle ve duygularıyla dimdik duran ve kadın edebiyatının geleceğine yön veren bir eser olan Jane Eyre, trajik öyküsüyle sanat takipçisinin canını yakmaya devam ediyor.

    Michael Fassbender ve Mia Wasikowska gibi yeni nesil iki başarılı oyuncuyu da yanına alan ve filmin özellikle ilk yirmi dakikasında ‘farklı' işler yapmaya çalışan bir yönetmen olarak dikkat çeken Cary Fukunaga, ilerleyen dakikalarda aniden yenilikçi ve modern anlatımından vazgeçip romanın sunduğu dünyaya yeni bir bakış açısı kazandırmayan, düz bir seyirliğe çeviriyor filmini. Film sanki pre-prodüksiyon aşamasında büyük bir hevesle başına oturulmuş, bir süre her sahnesi üzerinde uzun uzadıya düşünülmüş; ancak sonlara doğru romanın artan kasvetiyle ekibin yaratıcılığını törpülemiş bir uyarlama tadında. Giriş bölümünde, başarılı bir kurguyla uzun bir süreci eksiksiz anlatmayı başaran film, zaman mefhumunu çizgisel hale getirdiği anda zayıflamaya başlıyor. Bu bakımdan daha modern ve çağın koşullarını yakalayabilen bir anlatımla sunulamayan, daha doğrusu tutturduğu o anlatımı sürdüremeyen bir klasik uyarlamasının sihri azalıyor sinemasever nezdinde.

    Ne olursa olsun Moira Buffini'nin romanı çok iyi özümsemiş senaryosu ve Bronte'nin zaten etkileyiciliğini hiçbir vakit kaybetmeyecekmiş gibi gözüken içi dolu karakterleri, Fukunaga'nın su alan teknesini bir nebze olsun kurtarmayı başarıyorlar. Romanın ve karakterlerin duygusu pek fazla zarar görmeden sinemaya taşınıyor. Bu noktada, Mia Wasikowska'nın müthiş Jane Eyre kompozisyonu da kesinlikle övgüyü hak ediyor. Güçlü, akıllı bir kadın olan ve yaşanan olaylar karşısında ayakta durmayı başaran Jane'in tüm hisleri, Wasikowska'nın gözlerinden dahi okunabiliyor. Wasikowa'ya başrolde eşlik eden, Rochester rolündeki Michael Fassbender de karakterinin ağırlığını müthiş bir şekilde taşımayı başararak kendisine alışan seyirciyi şaşırtmıyor. Genel olarak başarılı oyuncu performanslarıyla izlenmeyi hak etme eşiğini aşan filmde, Judi Dench ve Sally Hawkins'i de tatmin edici rollerde görmek mümkün.

    Filmin teknik anlamdaki yetkinliği ise bir dönem filmine yakışır cinsten. Son derece başarılı görüntü ve sanat yönetimleriyle tarihsel film izleme keyfini yaşatmayı başaran film, daha önce de belirttiğim gibi çağımızın en büyük hastalıklarından biri olan "yeni bir şey söyleyememe" sorunundan muzdarip. Zaten periyodik aralıklarla karşımıza gelen ve şimdi de altıncı kez uyarlanacak olan bir romanı, kimsenin aklıma gelmemiş üstün fikirlerle ele alamıyorsanız, bütün bu teknik başarınıza rağmen hiçbir şey katamayarak unutulur olmaya mahkumsunuz demektir. Cary Fukunaga'nın Jane Eyre'ı, daha önce hiçbir Jane Eyre filmi izlememiş bünyeleri sinema salonunda tatmin edebilir; ancak romanın sinemadaki yolculuğundan haberdar olanlar, filmi büyük bir beklentiyle izlememeliler...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top