Iron Man 2
Yazar: Oktay Ege KozakBu eleştiriyi yazmak benim için çok zor ama bir bakıma da kalbim kırıla kırıla yazmak zorunda olduğumu hissediyorum. Iron Man 2'yi izlerken kendime hep şu soruyu sordum: "Bu gerçekten de son yılların en başarılı süper kahraman filmlerinden birinin devam filmi mi?" Iron Man 2'nin yapım aşamasında ne yanlış gitti de senaryo olsun, oyunculuk olsun, yönetim olsun ilk filme oranla devasa bir geri adım atıldı? Bence sebepler sırasıyla aşağıda:
Filmde teknik adı "set piece" olan, her aksiyon, bilim-kurgu ve süper kahraman yapımının baş tacı, her 20-25 dakikada bir 30 yaşında erkek Fanboy'ların Jonas Brothers konserine gelen 12 yaşında kız çocuklar gibi çığlık çığlığa bağırıp alkışlamalarını planlayan aksiyon sekansları, hem ilk filme oranla daha az, hem de hikayenin bütünlüğü için gereksiz olduğundan daha bir göze batıyor.
İlk filmde Tony Stark'ın (Robert Downey Jr.) mağarada elinde hazır ne varsa McGyver usulü bir araya getirdiği Iron Man kostümü ile hapisten kaçtığı o muazzam sekans aklınıza gelsin. O sahne teknik bakımdan başarılı olmasıyla beraber Iron Man kostümünün Stark'ın tek başına hapisten kaçmak için tek şansı olduğunu bildiğimizden alttan ilerleyen bir tehlike hissi de vardı. Iron Man 2'nin ilk büyük set piece'i canlı yayında milyonlarca insanın izlediği bir yarış pistinde kollarından çıkan uzun hortumlarla etrafa elektrik saçan Whiplash (Mickey Rourke) ile ilk çatışmasını gösteriyor.
Her ne kadar sahne boyunca Whiplash'in arabaları kollarıyla ikiye bölmesi (bir-iki kere gördükten sonra beşinci kereden sonra artık biraz eskimesine rağmen) gayet cool bir görsellik olsa da bütün dünya Tony'nin tehlikede olduğunu bildiği için eninde sonunda bodyguardı Happy (İlk filme oranla bu sefer kendine daha kallavi bir rol vermiş olan yönetmen Jon Favreau) ve şirin sekreteri Pepper (Gwyneth Paltrow) tarafından kurtarılacağını biliyoruz. Senaryo bu noktadan sonra sonuna gelene kadar hikaye bakımından mantıklı bir çatışma sahnesi oluşturamayınca utanmadan türün en klişe numaralarından biri olan "İki arkadaş zayıf ve rastgele bir sebepten kavga eder" yoluna kayıyor.
Hikayenin sonuna geldiğimizde ise bir Iron Man filmine zorunlu "Iron Men'ler birbirine karşı" sekansı bir bakıma ekranda çok fazla Iron "Men" olduğu için görsel olarak fazla kaotik bir yapı oluşturuyor ve ne yazık ki Iron Man'den çok Transformers 2'nin biraz daha anlaşılabilir bir versiyonunu andırıyor. İlginçtir ki filmin en başarılı aksiyon sahnesinde Tony Stark bulunmuyor. Bu onur olimpik bir jimnastikçiye taş çıkaracak düzeyde elastik numaralarla güvenlik görevlilerini alaşağı eden özel ajan Kara Dul'a (Scarlett Johansson) ait.
Iron Man 2'nin en büyük kozlarından olan etkileyici ve yetenekli oyuncu kadrosu bu sefer biraz daha hevessiz gibi. Robert Downey Jr., ilk filmde kendini beğenmişlik ile sevecen bir karizma arasındaki ince çizgiyi tutturduktan sonra bu sefer Tony Stark'ı full narsist vitesine takıyor ve daha küstah bir karakter ortaya çıkıyor. Stark'ın silah ticaretçisi olmasıyla ilgili ilk filmdeki moral iç çatışma, bu filmde kalbindeki cihazın kanını zehirlemesi yüzünden ölmekte olan Stark'a ciddi olmasına rağmen daha yüzeysel ve sadece fiziksel bir problem ortaya atıyor. Bu yüzden karakterin ilk filmde yaratılan üç boyutluluğu azalmış oluyor.
Filmin has kötü adamı Whiplash'ın ise en karizmatik ve akılda kalır kötü adam olmadığı ortada. İlk olarak karakter çoğunlukla (altyazısız) Rusça konuştuğu için ne dediğini anlamadığımızdan geçmişi ve motivasyonları hakkında "baban babama kazık attı" haricinde bir bilgi almıyoruz. Ayrıca Whiplash, kollarındaki elektrik haricinde başka bir güce sahip olmadığı için gayet kolay alaşağı edilebilen bir karakter.
İnanın ki Iron Man 2 hakkında bu denli negatif bir yazı yazacağım, bir sürü kötü eleştiriyi birbiri ardına sırlayacağımı filmi izlemeden önce tahmin edemezdim. Sonuçta ilk filmi izlediğim andan itibaren iki sene boyunca merakla beklediğim bir yapımdı bu. Fakat halen ümidimi yitirmedim. Darısı üçüncü bölüme.