Limit Yok
Yazar: Oktay Ege KozakLimit Yok, ilk bakışta gayet zararsız bir fantastik gerilim gibi gözükebilir. Fakat eforsuz ve çabuk olduğu kadar uzun dönemde işlevsiz ve hatta zararlı olan "anında mutluluk" çözümlerinin dünya toplumunu sarıp sarmaladığı günümüzde kolayca etkilenebilen seyircisine aslında gayet tehlikeli mesajlar veren bir yapım.
Çok satan bir romandan uyarlanan filmin beyin gücünün yüzde yüzünü kullanmamızı sağlayan bir hap etrafında oluşan hikayesi, hayatın gerçeklerini anlayan, ideallerimize erişmek için ne kadar çalışmamız ve uğraşmamız gerektiğini bilen insanlar için gayet oyalayıcı bir eğlencelik olmaktan öteye gitmeyecektir.
Diğer yanda toplumun milyarlarca dolarlık self-help endüstrisine maaşlarının yarısını harcayan, kolay yoldan zengin ve mutlu olma yollarını arayan kısmı için ise Limit Yok gibi bir film, "anında mükemmeliyet" uğrunda harcanan hayatlarına daha somut bir inanç ekleyebilir. Filmden "mükemmel olmak için tek ihtiyacımız olan bu tür bir hap"tan başka bir mesaj almayacağını bildiğim bir arkadaşıma Limit Yok'u her ne kadar gayet orjinal ve stilize bir görsel yaklaşımla yaratılmış olsa da tavsiye etmem zor.
Limit Yok'ta kız arkadaşı Lindy (Abbie Cornish) tarafından terk edilen yeteneksiz yazar Eddie Mora (Bradley Cooper), uyuşturucu tüccarı eski kayınbiraderinden beyninin yüzde yüzünü kullanmasını sağlayan bir hap alır. Bu sayede hayata tamamiyle bütün konsantrasyonunu verebilen Eddie, kısa zamanda dünyanın daha önce hiç görmediği bir dahiye dönüşür. Fakat bir süre sonra hap, yan etkilerini göstermeye başlar.
Eddie'nin hapı kullanmaya başladığı ilk sekanslar daha önce Edward Norton'lu İlüzyonist'i yönetmiş Neil Burger'ın yaratıcı yaklaşımları ile gayet ilgi çekici görsellikler yaratıyor. Ekranın birden parlaklaşması, Eddie'nin duyarlılığını gösteren ekstrem yakın çekimler, birbiri içine giren New York manzaraları gayet uçuk bir yolculuk yaratıyor seyircisine.
Fakat sıra hapın yan etkilerine geldiğinde senaryo teklemeye başlıyor ve aynı hikaye yapısını üst üste tekrarlıyor. Eddie hapsız kalınca hastalanıyor, sonra birden hapı kullanmanın başka bir yolunu buluyor, sonra tekrar hastalanıyor vs... Leslie Dixon'un senaryosu bu ilginç fikirden uzun dolaylı bir hikaye çıkaramadığı için filmin ikinci ve üçüncü perdesini otomatik vitese takılmış halde izliyoruz.
Filmin sonuna gelmişken fazla detay vermemek için en çabuk olarak gayet sorumsuz ve yukarıda bahsettiğim gibi biraz tehlikeli olmanın yanında filmin süresi boyunca yaratılan psikolojik iç çatışma resmen çöpe gidiyor. Orjinal kitabı okumadığım için bu sonun kitaptan mı geldiğini, yoksa bir bakıma prodüktörler ve stüdyonun baskısı ile mi bu kadar yalapşap bir sona sahip olup olmadığını bilmiyorum.
Limit Yok, bütün görsel ilgi çekiciliğine ve ilginç konu başlangıcına rağmen bir zaman kaybı olmaktan fazla ileri gidemiyor. Belki ileride bu tür bir hap çıkarsa, o hapın reklamını yapmak için kullanılabilir.