Hesabım
    Miras
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Miras

    Güldüren Miras!

    Yazar: Ali Ercivan

    Nerden başlasam? Nasıl anlatsam?.. İlk sahneden başlayayım en iyisi. Film, 1908 İstanbul'unda açılıyor. Bir grup Yahudi elçi, Abdülhamit'e Filistin toprakları karşılığında bir teklifte bulunuyor ve sert bir ret cevabıyla karşılaşıyorlar. Ama sizin gözünüz, Altan Erkekli ve sahnedeki diğer oyuncuların dikkat dağıtacak kadar belirgin takma sakallarından başkasını göremiyor bu sahnede. Ve ister istemez şöyle düşünüyorsunuz: Bir yönetmenin gönlü, filminin açılış sahnesinin bu uyduruk takma sakallarla çekilmesine nasıl razı olabilir? Yönetmen dediğin, böylesine bariz ve vahim bir noktada bile bir kontrol mekanizması geliştiremiyorsa, sette ne yapmaktadır? Bu örnekte, çarpık kadrajlar yapmaktan başka.

    Miras, Teşkilat-ı Mahsusa uzantısı bir istihbarat örgütünün, Musul-Kerkük bölgesindeki çıkarlarımızı korumak için giriştiği maceraları anlatıyor diyelim kısaca. Bütün bunlar üzerinden her türlü yabancı düşmanlığını, şovenizmi, seyirci çekeceğini (ve ağlatacağını) düşündüğü damardan şehit edebiyatını sömürüyor. Her şeyiyle samimiyetsiz bir film olduğunu söyleyelim öncelikle ve seyrederken bizi kahkahalara boğan sinemasal nitelik(sizlik)lerine girelim hemen.

    Hani gerçekten ölçülü bir şeyler yazmak çok zor karşımızdaki filmle ilgili. Türk oyuncuların feci aksanlarla canlandırdıkları İngiliz ajanlarından, Hintli işadamlarından mı bahsedelim; yoksa Beykoz veya Ümraniye taraflarından çeşitli mekanların altına "Hindistan" falan yazmakla bizi kandıracaklarını düşünen yönetmenlerden mi?

    Yönetmenler dememizin sebebi malum. Miras'ın, Drama Yönetmeni (Aydın Sayman) ve Aksiyon Yönetmeni (Tarkan Özel) olarak ayrımı yapılmış iki yaratıcısı var. Filmin hiçbir gerçekliği ve inandırıcılığı olmayan drama bölümleri, karikatür karakterleri ile yer yer gülünç aksiyon sahneleri arasında herhangi birine suçu yıkmak mümkün değil. Her iki açıdan da kimi başka yapımlara özenilmiş ama hiçbiri yeterince iyi etüt edilmemiş ve acemice bir iş çıkarılmış.

    Bir suikast işlemek için girdiği otelde kadın kılığına giren (ve kendi uzun sarı saçlarına rağmen uzun sarı bir de peruk takan) ama bu kılık değiştirmeyi tamamen gereksiz kılacak şekilde elinde silahıyla koridorlarda dolaşıp karşılaştığı adamları hemen vuran İngiliz ajan mı istersiniz. Yoksa tam karşısında, açıkta koşarken ateş etmediği kötü adama, ancak o bir sütunun arkasına saklandıktan sonra ateş eden Türk ajan mı? Hatta, hedef saptırmak için kendini yem olarak kullanan ve bu aptalca fikri yüzünden ölmekten başka hiçbir hedefi şaşırtamayan ama niyeyse arkasından ağlamamız beklenen kahraman da mevcut.

    Peki, iki kişi webcam ile konuşurken, birinin ardından elinde bıçakla yaklaşmakta olan adamı diğerinin görmeyişine mi takılalım mesela. Yoksa aşırı miktarda kahverengi boyayla Hintli yapılmaya çalışılmış Türk oyuncu vasıtasıyla filme katılmaya çalışılmış, yersiz komedi ve Bollywood esintilerine mi? Ha, evet, iyice ileri gidip, ormanda birbirlerinin peşinden koşarak ve şarkı söyleyerek ilan-ı aşk etselerdi karakterler, en azından filmin kendini ciddiye almadığını söyler ve bunu hoşumuza bile giderek izlerdik belki. Ama hayır, Miras kendini olabildiğince de ciddiye alıyor maalesef.

    Tüm bunların üstüne, tüm kötü filmleri biraz olsun kurtarmak için can simidi gözüyle bakılan ama her şeyi daha da çekilmez hale getiren, film boyunca neredeyse hiç susmayan kulak tırmalayıcı müzikler de unutulmamış. Ne zaman biri el bombası fırlatsa bunu ihtiraslı bir haykırış ve yavaş çekim eşliğinde yapması gibi anlam veremediğimiz estetik tercihler de cabası. Aslına bakarsanız, daha nice örnek saymak geliyor şu an içimden. Ama sonra sizin filmden alacağınız zevki kaçırmış olabilirim. Bazı şeyler de sürpriz olsun.

    Filmin "tek" olumlu özelliği olarak, başarılı ışıklarını sayabiliriz herhalde. Bunun dışında, sanki hiç pratik bilgisi ve deneyimi olmayan birileri, bir kitaptan öğrendiklerini uygulamaya çalışmışlar gibi duruyor karşımızdaki iş. O denli sahte, yapay, zoraki.

    Hani, Türk sinemasının hala tam olarak üstünden atamadığı bir yafta vardır; bazı şeylere "ancak Türk filminde olur" veya "tipik Türk filmi" denir. Televizyonda falan karşımıza çıkarsa, hele de kalabalık bir arkadaş grubuyla birlikteysek, çok gülüp eğlenebiliriz bazen bu filmleri izlerken. İşte Miras öyle bir film.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top