Hesabım
    Gomorra
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Gomorra

    Gomorra

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    "Gomorra," sadece 61. Cannes Film Festivali'nde sahip olduğu Büyük Ödül'le değil, uyarlandığı kitabın yazarı Roberto Saviano'nun yaşantısıyla da adından söz ettiren bir film. Kitabı piyasaya çıktığından beri İtalyan mafyasından ölüm tehditleri alan Saviano, bu nedenle her gününü polis koruması altında geçiriyor. Saviano'nun katlanmak zorunda kaldığı bu hayat tarzı, aslında tam da gerilim filmlerine konu olabilecek bir malzeme niteliği taşıyor. Bu durumu fırsat bilen medya kanalları da, Saviano ile ilgili sansasyonel haberler üretip, her günü ölüm korkusuyla burun buruna geçen genç yazarın ürkütücü yaşam biçimine 'karizmatik' bir hava katıyorlar.

    Nitekim Saviano'nun kitabından yola çıkılarak beyazperdeye uyarlanan Matteo Garrone yönetmenliğindeki "Gomorra"nın da, eleştiri oklarını mafya ilişkilerini 'karizmatikleştiren' bu düşünce yapısına yönelttiğini söyleyebiliriz. Garrone, yeni filminde bizleri özellikle edebiyat ve film dünyasında idealize edilen karizmatik mafya tipinin sahici yüzü ile buluşturmakta. Böylelikle karşımıza uzun zamandır vizyon salonlarında görmediğimiz nitelikle, son derece sert ve etkili bir mafya filmi çıkarmakta.

    "Gomorra," yeraltı dünyasından oldukları her hallerinden belli olan bir takım kilolu mafya üyelerinin güzellik salonunda geçirdikleri bir günde açılıyor. Filmin ilk beş dakikası içinde kimisi manikür yaptırırken, kimisi ise solaryumda bronzlaşırken öldürülen bu kanundışı adamların sonu, bizlere "Gomorra"nın alışıldık bir mafya filmi olmadığını öğütlüyor. Anlayacağınız yönetmen Matteo Garrone, izlemekte olduğumuz filmde, vakitlerini bakımlı ve karizmatik gözükmek için güzellik salonlarında harcayan kanunsuz adamlara yer olmadığını başarıyla vurguluyor. Böylelikle "Gomorra," bütünüyle gerçekçi bir üslup benimseyerek, gidişatı süresince Al Pacino, Robert De Niro ve Marlon Brando gibi dev yıldızlar tarafından idealize edilen mafya patronu tipini yerle bir edeceğinin ilk sinyalini veriyor.

    Yukarıda söylediklerimden de anlaşılabileceği gibi "Gomorra," "The Godfather," "Scarface" ya da "Goodfellas" gibi mafya klasiklerinin tersine kurgusal bir suç hikayesi anlatmak yerine bizleri İtalyan mafyasının şiddet dolu icraatları, yolsuzluk projeleri ve bütün bu olayların sokaklara yansıyan gerçek yüzü ile tanıştırmayı tercih eden bir film. Bu nedenle de, yönetmen Garrone, görünmez kurgu teknikleri ile izleyenleri içine çeken yoğun bir özdeşleşme süreci yaratmak yerine, seyredenlerin filme karşı mesafeli bir tavır takınmalarını sağlayacak bir dil oluşturuyor. Sürekli hareket eden kamerası eşliğinde devamlılığı olmayan hikayelerin peşine takılan Garrone, film süresince sadece iki, en fazla üç karaktere ısınmamıza izin veriyor.

    Zaten filmin yüzümüze sert bir tokat gibi çarpmasının en önemli sebebi de "Gomorra"nın karmaşık gidişatı içerisinde sınırlı sayıdaki karakterlerle kurduğumuz bu samimi bir bağ. Matteo Garrone, mafya savaşları arasında sıkışıp, kalan ve halihazırda var olan düzene uyum sağlamaktan başka hiçbir çareleri olmayan mahalle gençlerinin ruh halini ustalıkla yansıtıyor. Sinema dilinin kendisine bahşettiği tüm olanakları bu gençlerin kapana kısılmışlıklarını ve hayallerle bezenmiş dünyalarını en iyi şekilde anlatabilmek için harcayan yönetmen, izleyicilerin algı biçimleriyle oynayarak filme son derece etkileyici bir dinamizm katıyor.

    İşte bu dinamizm sayesinde, "Gomorra," parçalı gidişatına ve iki saati aşkın süresine rağmen izleyenlerin dikkatini üzerinde toplamayı başarıyor. Filmin son yarım saatinde iyice sertleşen dili, gözlerinizi bir an olsun perdeden ayıramamanıza, kulağınıza çalınan her silah sesiyle irkilmenize yol açıyor. Özelikle mahallenin küçük çocuklarının mafya üyesi olabilmek için geçmek zorunda kaldıkları sınavın gözler önüne serildiği sahnede, ekranda gördüğünüz her şeyi kendi bedeninizde hissetmeniz mümkün hale geliyor.

    Sanırım Matteo Garrone'nin filminin Cannes jürisinin aklını çelmesinin en önemli sebebi de yönetmenin seyredenlerle gidişat arasında kurduğu bu interaktif ilişki. "Gomorra," gerçekten de üzerinde düşünülen, düşünüldükçe etkisi artan ve bir gün hiç olmadık bir anda sizi ne kadar çok etkilediğini fark ettiren bir film. Al Pacino, Robert De Niro ve Marlon Brando gibi dev yıldızların yarattığı ölümsüz mafya karakterlerinin kalbimizdeki yeri bambaşka. Ancak Matteo Garrone'nin bu karakterlerin gerçek yaşamla bağlarını kopardığı "Gomorra"nın hayata tutunuşunun ve izleyicilerle kurduğu bağın da artık bizler için apayrı bir değeri var.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top