Kan Gölü
Yazar: Serdar KökçeoğluBu sene İstanbul Film Festivali programında, Romanya sinemasını yakından takip edenlerin kaçırmadığını, genel festival izleyicisinin ise hak ettiği ilgi göstermediğini tahmin ettiğimiz Oltanın Ucunda adını taşıyan ilginç bir film vardı. Tamamen karakterlerin bakış açılarından çekilmiş olan film, bu yazının konusu olan filmin de aralarında bulunduğu, yeniden popüler olmuş bir alt türün ilginç bir örneğini sunuyordu.
Şehir yaşamından bunalan bir çift deniz kenarında, binasız ve insansız bir köşe bulup orada kafasını dinlemek ister; yolda bir sokak kadınına çarpmalarıyla da planları bozulmaya başlar. Kendisini arabanın önüne atan, çifti iyice telaşlandıran kadın gün boyunca yanlarından eksik olmaz. Çiftin arasına bir kara kedi gibi sokularak, ikisini de kışkırtmaya başlar. Her an, özellikle kadının yakınlarının geldiği anlarda yıkıcı bir şeylerin olmasını bekleriz.
Romanya sinemasındaki yenilikçi eğilimin bir temsilcisi olan film, klasik kentli av-alt sınıftan avcı şeklinde alışık olduğumuz yapıyı bozar ve başarılı bir şekilde beklentilerimizle oynar. Her ne kadar Kan Gölü'nün girişinde bahsetmiş olsak da, Oltanın Ucunda için bir gerilim/korku filmi demek çok zor. Bu türlerin ıssız köşelerde ava dönüşen şehirli züppe formülünü kullanan, sıra dışı çekim tekniği nedeniyle minimalist bir deneysel sinema örneği olduğunu söyleyebiliriz.
Bahsettiğimiz alt türün ilginç bir örneğini de biraz gecikmeli olarak sinemalara gelen İngiliz korku filmi Kan Gölü sunuyor bize. Burada aslında uzun süre her şey kitabına veya klişelerine uygun bir şekilde gelişiyor. Refah seviyesi yüksek, bakımlı bir çift medeniyetten uzakta tatilin tadını çıkarıyor. Hemen yanlarına kasabalı gençlerin köpekleriyle birlikte gelmesiyle de keyifleri kaçıyor. Aralarındaki küçük atışmalar büyüyor ve çiftin ciplerinin ortadan kaybolmasıyla "uygar savaş" başlıyor.
Kan Gölü'nün benzerlerinden farkı, Oltanın Ucunda gibi radikal bir şekilde olmasa da, av-avcı kuralını yaratıcı bir şekilde bozması. Kentli çiftin mücadele esnasında şiddete başvurarak, şiddet karşıtı, duyarlı uygar insan kalıbından çıkışları inandırıcı bir şekilde ortaya koyuluyor. Filmin içerdiği yoğun şiddete ve bu anlamda "işkence pornosu" sinemasına yaklaşmasına rağmen, istismara kaçmayan bir film olarak akılda kalacak olmasının sebebi, şiddetin arka planını da göstermesi. Son dönemde şiddete başvuran, yetişkinlerden, üst sınıf kentlilerden intikam alan gençlere çok sık rastlıyoruz sinemada. Kan Gölü bize sert gençlerin aysbergin görünen yüzü olduğunu, İngiltere'de şiddetin aile kültürünün bir parçası olmaya başladığını gösteriyor. Bir klişeye başvurursak eğer, gençler evin aynasına dönüşüyor diyebiliriz.
Michael Fassbender, bir korku filmi için etkileyici ve akılda kalıcı bir performans ortaya koyuyor. Filmin en "büyük" sürprizi ise Shane Meadows filmlerinin küçük dev adamı, en son Somers Town filminde bizi bir kez daha çarpmış, cin oyuncu Thomas Turgoose. Her zaman olduğu gibi hiçbir tarafa ait olmayan, kafası karışık, problemli ve sahici bir çocuk portresi çiziyor.