Hesabım
    Büyük Gözler
    Ortalama puan
    3,7
    41 Puanlama
    Büyük Gözler hakkında görüşlerin ?

    7 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    3 Eleştiri
    3
    3 Eleştiri
    2
    1 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.066 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    17 Mart 2021 tarihinde eklendi
    Senaryosu, Scott Alexander ve Larry Karaszewski tarafından yazılan “Big Eyes” yönetmen koltuğunda sıra dışı sinemacılardan Tim Burton'ın oturduğu biyografik bir drama...

    Kuzey Kaliforniya, 1958...

    Küçük kızı Jane'i de (Delaney Raye) yanına alan Margaret Ulbrich'in (Amy Adams), kocası Frank'i terk ederek San Francisco North Beach'e yerleşmesiyle başlayan hikayeyi, muhabir Dick Nolan'ın (Danny Huston) ağzından yapılan anlatım ile dinliyoruz...

    Bir mobilya fabrikasında boyama yapan düz bir işçi olarak işe giren Margaret, Pazar günleri ressamların toplaştığı bir açık hava sergisinde hem resimlerini satıp hem de insanların portrelerini çizerek geçimini sağlamaya çalışmaktadır...

    İşte o günlerden birinde, yolları ansızın kesişen resim çizme heveslisi Walter Keane (Christoph Waltz) ile de takılmaya başlar...

    Ve üstelik devamı Hawaii'de gelecek balayında evlenirler de...

    Kendi çizdiği sokak manzarası resimlerini galeri sahibi Ruben'a (Jason Schwartzman) bir türlü beğendiremeyen Walter, Ruben'in "zevksiz" bulduğu karısınınkilerin de sergilenmesini sağlayamaz...

    Ama pes etmez...

    Kafası çalışan bir iş insanı olarak Walter, Enrico Banducci'nin (Jon Polito) "hungry i" isimli caz kulübünün, karı koca Keane'lerin resimlerinin asılacağı duvarlarını kiralar...

    Tabii ilk anda bu çözüm hiçbir işe yaramaz...

    Zira kendilerine tahsis edilen kısım tuvalet girişindeki koridordur...

    Bu durum, tepesi atan Walter ve resimleriyle alay eden Banducci'nin birbirlerine girerek karakolluk olmalarına yol açar...

    Ancak yerel The Examiner gazetesinin ön sayfasında manşete çıkan bir habere konu oldukları için tıka basa müşteri dolmaya başlayan Banducci'nin mekanındaki resimler bir anda ilgi odağı olmayı başarmıştır...

    Yani her iki taraf içinde tam anlamıyla bir "kazan - kazan" hali oluşmuştur şimdilik...

    O nedenle de kendi aralarında didişiyorlarmış gibi göründükleri bu oyunu sürdürme kararını alırlar...

    Derken söz konusu haberin yapıldığı gazetenin yazarlarından Dick Nolan elindeki içki bardağı ile Walter'ın karşısına dikiliverir...

    Aynı Dick Nolan bundan böyle gazetedeki köşesinde, Margaret'in resimlerinin pazarlama müdürüymüşçesine "popüler dedikodu" makaleleri kaleme alacaktır...

    Yalnız sorun şu ki, Margaret resimleri "Keane" olarak imzaladığı için herkes onları Walter'ın çizdiğini zannetmekte, Walter'da bozuntuya vermeyerek şöhretin tadını çıkartmaktadır...

    Öyle ki, kendi adını taşıyan daktiloların üreticisi olan ve duvardaki resimlerin ressamını soran İtalyan sanayici Dino Olivetti'ye (Guido Furlani), hem de Margaret'in gözleri önünde Walter, "benim" diyebilecek ve 5 bin dolarlık ilk büyük satışını da yapacaktır...

    Dick'in de verdiği gaz ve gizli bilgiler yardımı ile reklam da sınır tanımayan Walter, Margaret'in resimlerinden birini dünya çocukları adına San Francisco Belediye Başkanına, bir diğerini şehri ziyaret etmekte olan Sovyetler Birliği Büyükelçisine, bir başkasını da dönemin ünlü sinema yıldızlarından Joan Crawford'a hediye edecektir...

    İşler o kadar tıkırındadır ki, sırada açılacak olan Keane Galerisi vardır...

    "İri gözlü" çocuk resimleri konusunda kızına da Walter'ın tepki ve öfkesini üzerine çekmemek adına "Ben çizmedim Walter çizdi" diye yalan söyledikten sonra soluğu kilise de alan Margaret, ne yazık ki rahipten de "Ailenin reisi erkektir, onun karalarına güvenmelisiniz" yanıtını alınca bağrına taş basarak suskunluğunu bir süre daha devam ettirecektir...

    Ettirir ettirmesine de ne zamana kadar?

    Henüz dakika 39...

    Geride büyük fırtınaların kopacağı 67 dakikalık bir bölüm daha mevcut...

    Eğer fırsat bulup da Amy Adams'a "Komedi ve Müzkallerdeki En İyi Kadın Oyuncu" kategorisindeki Golden Globe ödülünü kazandıran, 20. yüzyıldaki erkek egemen sanat kültürünün resmedildiği bu filmi bugüne kadar izlemediyseniz, kendinize bir iyilik yaparak izlediğiniz de özellikle de mahkeme sahnelerindeki muhteşem performansı ile zaten kendini daha önce de defalarca kanıtlamış olan Christoph Waltz'a kesin bayılacaksınız...

    Keyifli seyirler,
    Celil
    Celil

    7 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    24 Ağustos 2016 tarihinde eklendi
    Oyunculuklar ve diğer her şey harikulade. Fakat 1958 ve 60'lı yılları ışıklandırmalarla daha iyi yansıtılabilirdi diye düşünüyorum.
    Mert H
    Mert H

    Takipçi 1.341 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    2 Haziran 2015 tarihinde eklendi
    Abartı yok , olması gereken gibi , gerçek hayatımızdaki gibi sade.. Oyunculuklar olağanüstü gerçekten.. Filmdeki hikaye gerçek hayattan alınmış ve ablamızın satış yaptığı bir site var , araştırılırsa bulunması çok zor değil bilginize.. Resim yapasım geldi filmi izledikten ama ne yazık ki çizdiklerime 5 kuruş para verecek insan bulamam. Renkli ve çok keyifliydi..
    Birkan K.
    Birkan K.

    Takipçi 51 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    12 Nisan 2015 tarihinde eklendi
    Kendi uydurduğu yalana kendisi dahi inanmaya başlayan Walter Keane ile saf Ressam Margaret Keane’in gerçek hikayesi Big Eyes. Margaret’ın resimlerindeki gotik hava dışında Tim Burton esintilerini ve şahsına münhasır dünyasını bu filmde göremiyoruz. En basitinden, Johnny Depp ve yönetmenin sevgilisi Helena Bonham Carter bu filmde yer almıyor. Başrollerde Christoph Waltz ve Amy Adams’ı biraraya getiren yönetmen, hikayeyi çok üstün körü anlatmış ve sadece market sahnesinde büyüyen gözler dışında, yönetmenin dokunuşlarını bu filmde hissedemiyoruz. Margaret’in çaresizliğini, mağdur oluşunu ve baskıcı, yalancı eşin duygularını izleyiciye geçirememiş ne yazıkki. Inglourious Basterds (Soysuzlar Çetesi)’dan beri beğenerek takip ettiğim Christoph Waltz ise biraz karikatürize edilmiş, düzenbaz, yalancı eşi canlandırıyor. Emek hırsızlığı, haksız paralar kazanan ve haksız şöhrete kavuşan biri olmasına rağmen, köpürtülmüş Keane karakterine çok şiddetli bir öfke duyamıyoruz. Ama tüm hikayeyi sinirimiz bozularak izletiyor bize. Ama filmin ana temasında birazda şiddet derecesinin düşmesinde şu yatıyor. Üç kağıtçı, yalancı bu kocanın girişimleri ve pazarlama yeteneği olmasaydı, Margaret Keane’nin resimleri amatör resimler olarak sandıklarda unutulacaktı. Belkide öldükten sonra Vivien Mayer’ın fotoğraflarının bulunma hikayesine dönüşecekti. Bu ikilem Çağan Irmak’ın Unutursam Fısılda filminde de abla kardeş arasındaki hikayede, kim haklı sorusunun cevabı seyirciye bırakılıyordu. Film bir Tim Burton işi olmamış, bunun yanı sıra senaryonun gidişatı ve sonu başıda belli, gerçek bir hikayeye dayanıyor olması filmi izlenir kılıyor ve tabi hüzünbaz Amy Adams ve düzenbaz Christoph Waltz’da cabası oluyor.
    İlker Ç.
    İlker Ç.

    Takipçi 1 değerlendirme Takip Et!

    3,0
    2 Mart 2015 tarihinde eklendi
    Usta yönetmen Tim Burton'un- kabaca; 1950 yıllarında yaşamış ünlü bir ressamın (Margaret Keane), gözünü para hırsı bürümüş sahtekar eşinin (Walter Keane) gölgesinde kalmasını, eserlerinin her türlü cefasını çekip manevi haz ve sefasını sürememesini işlediği "Big Eyes" 6 mart 2015 Cuma günü Türkiye'de gösterime girecek..

    Öncelikle alışılagelmiş bir Burton filmi yok bu sefer gözümüzün önünde. Bu sefer uyarlama bir biyografi ile karşımızda Burton, herşey yeterince gerçek.

    Andy Warhol'un o dönem Keane'i öven sözleriyle açılışı yapıyor Burton ama hangi Keane izledikçe öğreniyoruz:) Hiç sıkmadan ve akıcı şekilde kısaca karakterlerini bize tanıtan Burton daha sonrasında hiç uzatmadan direk hikayeye geçiş yapıyor. Gerçek eser sahibi (Margaret Keane/MDH) zamanla eşinin para ve şan şöhret sevdasına yenik düştüğünü anlıyor ve başlıyor sorgulamaya. İşte bu dakikalardan film daha lezzetli bir hale geliyor. Daha da fazla detaya girmeden dikkatimi çeken küçük bir şey daha söyleyip toparlamak gerekirse; yine Birdman'de olduğu gibi "basın ve eleştirmen" eleştirisi göze çarpıyor ama Birdman'deki gibi keskin ve göz önünde değil. Hazır bunları çektik anlattık bunu da kıstıralım araya gibi olmuş- fakat kötü durmuyor.

    Bunu da belirttikten sonra son olarak; Amy Adams ve Christoph Waltz'ın oyunculukları yeterli düzeyde..Akıcılık ve devamlılık olması gerektiği gibi. senaristlerden ziyade Burton'ın sağladığını düşünüyorum. Burton hayranları zaten kaçırmazlar ama diğer sinema severlere de izlemelerini tavsiye ederim.
    Burak H.
    Burak H.

    Takipçi 121 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    11 Şubat 2015 tarihinde eklendi
    Bugün bir kadının tek başına yaşaması pek kolay değil. Eğitimi yetersiz, iş hayatında da deneyimsizse, bir de dul ve çocukluysa gerçekten zorlu bir mücadeleyle karşı karşıya. İnsanlar onun duruma değil, kadın oluşuna bakarlar. Toplumun genel yargıları üzerinden karar verir, içinde bulunduğu durumu ve tercihlerini onaylamazlar. Bugünün modernleşmiş dünyasında bile kadınların hayatı böylesine zorken, bir de geçmişteki değer yargıları ve toplumsal yapılar dikkate alınınca durum daha da karamsar bir hale geliyor.

    Kendi halinde bir ressam olan Margaret Uldrich yaşadığı hayattan sıkılıp eşini arkada bırakır ve kızı ile birlikte yeni bir hayat kurmak için yola koyulur. Şehre gelir, bir iş bulur, hayatını az da olsa bir düzene sokar. Sokakta insan portreleri çizmeye başladığı sıralarda bir diğer ressam olan Walter Keane ile karşılaşır. Aralarındaki yakınlık hızla bir aşka dönüşür ve Margaret’ın boşanmada kızını kaybetme ihtimali bahanesiyle evlenirler. Walter çizilen tabloları satmakta kararlıdır. Yakaladığı fırsatı değerlendirir ve beklentilerinin çok ötesinde bir üne kavuşurlar. Beğenilen resimlerin Margaret’a ait olmasına karşın tablolardaki “Keane” imzasını kendininmiş gibi gösteren Walter, gerçekleri saklamaya karar verir. Eşi üzerinde baskı kızını kullanarak bir baskı kurar ve yıllarca sürdürdüğü yalanla dünyaca tanınan bir ressam olur. Tabloların herkes tarafından sevilmesine karşın eleştirmen camiasınca sanat dışı yorumlanışıyla Walter deliye döner ve Big Eyes’ın bir gerilim filmine dönüşmesi böylece başlar.
    Deniz O.
    Deniz O.

    Takipçi 170 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    9 Şubat 2015 tarihinde eklendi
    "Yaptığı resimlerde insanların gözlerinin kocaman çizen Margaret Keane’nin gerçek hikayesini konu alan film geleneksel bir Tim Burton filmi olmasa da, Tim Burton’ın Keane koleksiyoncusu olması ve filmlerinde gözleri hep iri kullanmasından Keane’den ne denli etkilendiğini görmek çok da zor değil..."

    "Film’de görsellik de dahil bir çok konuda Zihinsel Pazarlamanın (Neuro Marketing) ilkelerinin uygulandığını görüyoruz. Gözlerin iri kullanılması kontrast oluştururken, duygularını daha çarpıcı sunuyor, bu da beyindeki ayna nöronları ateşliyor. Karısının çalışmalarının üzerine konup egosunu şişiren Walter Keane ise ilk defa iç mekanda görsel alan kiralamaktan, resimlerin baskılı kopyalarına satmaya devrimler yaratırken, kulaktan kulağa reklam konusunda da başarının gelmesini sağlıyor."

    "Big Eyes filmine konu olan 1927 doğumlu Margaret Keane halen hayatta ve resim yapmaya devam ediyor..."
    “Gözler ruha açılan penceredir!”

    Yazının tamamı Blog'ta...
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top