Yönetmen aslında 3.sınıf erotik filmler çeken, bir kaç başarısız denemenin ardından 2007 tarihinde bu filmi çeken sönük bir sinemacı.
Bence burada asıl önemli olan Jerome Bixby ,startrek dizilerinden hatırlayacağımız senarist. Bu filmde detaylandırılacak çok unsur var. Fakat bunlardan birkaçına değinmek istiyorum. Filmin tek bir mekanda geçtiğini herkes biliyor ve sanırım bu herkes tarafından ilginç bulunan ve hatta takdir edilen unsurladan sadece biri.. Diyaoglar, bilim adamları arasında geçtiği için akedemik düzeyde olgun ve derin diyebilirim ve fakat bu seyirciyi çokta dışlamıyor, bilakis sihirli geliyor ve içine sürüklüyor. Bu yönüyle değerlendirildiğinde filmin artılarından birisini daha yakalıyoruz. Karakterlere bakacak olursak, John Oldman en son değerlendirilmek üzere, çatlak biyolog rolündeki J.Billingsley bir çok filmde karşılaştığımız başarılı bir aktör ve bu filmde, filme bir parçada olsa hareket katmak için monte edilmiş bir karakter, başarılı buldum. Tony Todd sayısız başarılı filmde son derece iyi işler çıkarmış bir siyahi oyuncu, bu filmde konunun devamını sürükleyen meraklı bilim adamı rolünde ve en önemli karakterlerden birisi. Filmin sonunda hala, 'acaba mı' diyen tek kişi olarak audisini sağa çekip polis arabalarına bakan ama gerçeğe cesareti olmayan, dolayısıyla arabayı tekrar çeviremeyen bir adamı canlandırıyor. Bir parça hayal kırıklığı aslında, bir parçada korkuyu yansıtıyor.. Psikiyatr rolündeki Richard Riehle, gel gitleriyle ve final sahnesindeki çarpıcı gerçekle ve belki de en önemlisi olan filmin ana fikrini, vermek istediği gizli mesajı okuyan sahnenin mimarı. O sahne, insanların (her ne kadar bilim adamı olsalar da) inandıkları değerlere ne kadar körü körüne bağlı olduklarını, sorgulamak yerine gerçeğe arkalarını dönerek, inandıkları şeylerden vazgeçememe ve kolay olanı seçme eğilimini gözler önüne seren, çarpıcı bir sahne.. Filmin ana fikri belki de, ‘insanlar gözlerine bağlanan dünyayı sorgulamaktan korkarlar ve gerçeği öğrenmemek için bilinçaltında bir direniş gösterirler. Bunlar bilim adamları da olsa sonuç değişmez.’ Bu kuram, psikiyatrın uyarılarıyla her şeyin bir şaka olduğu ve insanların bildiklerinin doğru olduğu şeklinde ki yönlendirmesinin ardından, John Oldman tarafından her şeyin bir kurgudan, bir senaryodan, bir şakadan ibaret olduğu açıklamasında bulunmasıdır. Filmle alakalı olarak yazılacak çok fazla yazı, analiz edilecek çok fazla konu var fakat ne var ki buradan hepsine değinmem imkânsız görünüyor. Fakat, ilgimi çeken bir noktayı son olarak paylaşmak isterim; filmde dinler tarihinden bahsediliyor, felsefi boyutta bir takım yaklaşımlardan, Sümerler ve babil ile Hindistan öğretileri ile bir takım bağlantılar kuruluyor, kabala adı altında Yahudi tabanına atıflarda bulunuluyor.. Fakat Mezopotamya bölgesine çok uzak olmayan bir bölgede doğmuş ve günümüze dek büyüyerek gelmiş, halen büyük hızla büyüyen bir İslam dinine hiçbir şekilde değinilmemiş. Aşağı yukarı 1,57 milyar Müslüman olan bir dünyada yaşadığımızı ve en hızlı yayılan din olduğunu ve son semavi din olarak dünyada kabul gördüğünü düşünürsek, bu konuya değinilmeden, hiçbir şekilde kıyısından dahi geçmeden bu filmin tamamlanması bana ilginç geldi. Bunun sebepleri neler olabilir, İslam’a saldırı ya da en azından bir kurgu içerisinde de olsa yalanlamak, diğer dinler gibi tolere edilmediğinden mi? Ya da İslam’da yalanlanacak, çarpıtılacak şey bulunamadığından mı? Yoksa izleyici potansiyeli düşünülerek Müslüman kesimin asıl izleyici grubuna girmediği için konusunun bile işlenmediği mi? Şimdilik aklıma daha fazla soru gelmiyor. Fakat şunu söyleyebilirim ki, filmde bir eksiklik, bir mantık hatası -her ne kadar fantastik kurgu olsa da- olduğunu kabul edersek, bu kesinlikle İslam’ın dinler tarihinde konu dışı bırakılmasıdır, diyebiliriz.. Yine de filmin, bir tür sorgulama mekanizmasına atıfta bulunduğunu ve ilginç kurgusu ve yapısı ile görülmesi gereken bir film olduğunu söylemeliyim. İyi seyirler.. 10.üzerinden.8