Rüya
Yazar: Mert YeniciGüney Kore Sineması'nın hem nitelik hem de nicelik bakımından en üretken yönetmenlerinden Kim Ki-Duk'un 15. filmi "Rüya" da, ülkemize festivaller aracılığıyla uğrayan, akabinde belki en fazla bir sinemada gösterime sokulan diğer Ki-Duk filmleri arasında bir istisna olmuyor. Gene de filmlerinin dağıtımı konusunda umursamaz bir tavır sergileyen Kim Ki-Duk'un son filminin Kore dışında yalnızca San Sebastian Film Festivali'nde gösterim şansı bulduğunu düşünürseniz, biz şanslı azınlıktanız. Yani en azından filmi görene kadar, "şans" konusunda kanaatim bu yöndeydi.
"İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış... Ve İlkbahar" ile filmografisinde zirveye ulaşan yönetmen, sonra çektiği filmlerde görsel olarak formda olsa da, sanki "Boş Ev"den bu yana o kendine has anlatımı konusunda sıkıntı yaşıyor. Nitekim bundan önceki filmi "Nefes" ile de karışık eleştiriler almıştı. Bu yüzden, "anlamadığım bir şeyle karşılaştığım zaman oturup filmini çekiyorum" diyen Ki-Duk'un bu filmden sonra anlamadığı bir şey olduğu takdirde önce bir oturup adam akıllı düşünmesini öneriyorum. Son dönemlerde, her sene illa bir film çekme takıntısının üretkenliğine "nitelik" olarak yansıdığını söylemek pek mümkün değil çünkü.
Türkçe tercümesi "Hüzünlü Rüya" olan Bi-Mong, yönetmenin önceki eserlerine kıyasla daha orijinal bir hikayeyle yola çıkıyor. Böyle dememin nedeni, Ki-Duk'un, yetkinliğini farklı bir konu ortaya çıkarmada değil, sıradan bir konuyu alıp kendine has üslubu ve beslendiği uzak doğu felsefeleriyle farklı bir anlatım yaratmada gösteriyor olması. Karşımızda genel çerçeve itibariyle çok da değişik bir Ki-Duk filmi yok esasen. "Boş Ev"in sonunda söylenen "Yaşadığımız dünya, hayal mi gerçek mi, söylemek zor" fikrinin tekrardan benimsendiğini görüyoruz. Esas oğlanımız Jin, rüyasında bir arabayla kaza yaptığını görünce o panikle soluğu kaza yerinde aldığında, biz de bilindik "hayal mi gerçek mi?" sorusuyla baş başa kalıyoruz. Aynı rüyasında gördüğü gibi bir kazayla karşılaşan karakterimizin takibiyle Ran isimli genç kıza ulaşıyoruz. Biraz tantanadan sonra, çocuğun rüyasında gördüğü şeyleri bu kızın uyurgezer olarak gerçekte yaptığı ortaya çıkıyor.
Ayrıldığı sevgilisini unutmayan Jin, rüyalarında onun peşinden koştukça, Run da uzak durmak istediği eski sevgilisine yaklaşıyor. Tam anlamıyla Yin ve Yang olan ikiliden birinin hayalleri ötekinin kabusu olmaya başlayınca da, çareyi tek çözüm gibi gözüken uyumamakta buluyorlar. Onların uyumamak için gösterdikleri çaba ilk başlarda seyirci için keyifli bir görüntü oluştursa da, yönetmen, ikinci yarı itibariyle karakterlerine acı çektirme derdine düşünce ipler kopuyor. Bu esnada fark etmediği bir şey var ki, o da kızla çocuk kadar izleyiciye de işkence ettiği. Başta naif bir aşk hikayesi görünümde bizi kandıran, ilerledikçe daha da absürd, karamsar, bunaltıcı ve çekilmez bir hâl alan film, ancak Ferdi Tayfur filmlerinde görebileceğimiz bir arabesklikle de son buluyor.
Yaratıcı bir fikirle yola çıkan Ki-Duk, karakterler arasındaki ilişkiler geliştikçe ve daha komplike bir hal aldıkça, nasıl bağlayacağı konusunda endişeye kapılmış zannedersem. Belki de bunun fazlaca gözüme batmasının sebebi, sinemadan çıktıktan sonra hafızamdan silmek istemediğim tek sahnenin fazla vurucu olması ve filmin geri kalanında bununla boy ölçüşebilecek başka karelerin çekilememiş olması. Ana karakterlerimizin eski sevgilileriyle yüzleştikleri ve müthiş bir kavgaya tutuştukları rüya sahneleri yönetiminden oyunculuklarına, çekildiği mekana kadar filmin doruk noktası diyebileceğimiz bölümler. Eğer, bu sekanstaki yaratıcılık ve çarpıcı hava tüm filme yayılabilseydi, yönetmenin en leziz filmlerinden birini izleyebilirdik. Ama maalesef, Kim Ki-Duk, yönetmen olarak ne kadar profesyonel bir iş çıkarmışsa senarist olarak da bir o kadar amatörce hareket etmiş.
Son olarak dil problemine değinmeden geçmeyelim. İnsanlar arasındaki iletişimsizlikten dem vurmaktan keyif alan yönetmenimizin buna istinaden bir mesaj verme kaygısıyla böyle bir tercih yaptığına inanmak istiyorum. Aksi takdirde, Koreli Jin'i canlandıran Japon oyuncu Jo Odagiri'nin tüm film boyunca Japonca konuşup Korece konuşan diğer karakterlerle hiç sorunsuz anlaşmasını nasıl yorumlamalı bilmiyorum. Koreli veya Japon değilseniz, bu detay dikkatinizi bile çekmeyecektir ama bana, birkaç yıl önce "Memoirs of a Geisha" filminde Japon karakterleri Çinli oyunculara oynatıp İngilizce konuşturan Rob Marshall'a haksızlık edilmiş gibi geldi.
"Rüya", iyi bir film yapmak için iyi bir yönetmenliğin ve güzel bir fikrin neden yeterli olmadığını görmek için kaçırılmaması gereken bir fırsat. Üretken olma çabasıyla hafiften sıradanlaştığının sinyallerini veren Kim Ki-Duk, belki bundan sonra kafasındaki fikirleri kağıda dökmek için çok acele etmeyip bir soluklansa, şu nefes nefese film çekme hevesinden vazgeçse hem kendisi hem de takipçileri için daha hayırlı olacak.