Karakterlerine isim verilmeyen senaryosunu da yazmış olan, "nevi şahsına münhasır" sinemacı Jim Jarmusch'un yönetmen koltuğunda da oturmakta olduğu “The Limits of Control”; işin sonunun nereye varacağı, uzunca bir süre belli olmayan gizemli bir suç draması olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz...
Jarmusch'un, görsel ve eytişimsel metaforlara da başvurmak suretiyle oluşturduğu, ezberleri bozan farklı bir bakış açısı ve üslup ile çekimlerini; İspanya'nın Madrid, Sevilla ve Almeria kentlerinde gerçekleştirdiği bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Film...
(Sanatta, özellikle de resim, müzik ve edebiyat alanlarında, en genel anlamıyla farklı anlamlara gelen ya da farklı öğeleri simgeleyen çeşitli sembollerin kullanıldığı) "Sembolizm"in en büyük temsilcilerinden, aykırı şair Arthur Rimbaud'nun (1854 - 1891) (Orhan Ülkülü'nün Fransızca'dan Türkçe'ye yaptığı çeviri ile mutlaka tamamını okumanızı önereceğimiz) "Sarhoş Gemi" (1871) şiirindeki:
"Duygusuz sularından inerken Nehirlerin
Gördüm değildim artık yönetiminde yedekçilerin..."
Mısralarıyla başlar...
***
Elindeki çantayla, havalimanının tuvaletinden çıkan kiralık katil Yalnız Adam (Isaach De Bankolé); kendisine, "Hazır mısın? Her şey yolunda mı?" sorularını yöneltip "Hayal gücünü ve yeteneklerini kullan... Her şey özneldir..." diye hitap ederek, kendisini öldüreceği kişiye yönlendirecek olan Creole (Alex Descas) ve Fransız (Jean-François Stévenin) ile buluşur...
Creole ile Fransız sözlerine:
"Diğerlerinden büyük olduğunu düşünen kişi, mezarlığa gitmeli... Orada, gerçek hayatın ne olduğunu görecek... Bir avuç dolusu pislik...
Hayat yaşamaya değmez...
Pırlantalar, kadınların en güzel arkadaşlarıdır..."
Şeklinde devam ederler...
***
Ardından da...
Fransız, cebinden çıkarttığı Madrid'teki bir dairenin anahtarları ile bir kibrit kutusunu Yalnız Adam'a teslim ederken; Creole ile Fransız kendisine:
"Önce kulelere git... Daha sonra kafeye gideceksin...
Bir kaç gün bekle... Keman'ı ara...
Evrenin ne ortası, ne de kenarı var... Gerçeklik isteğe bağlıdır..."der...
Ve...
Son çağrısı yapılan uçağa...
Biletini uçuş görevlisine (Norma Yessenia Paladines) kontrol ettirerek binecek olan Yalnız Adam'a, sarılarak veda ederler...
***
Derken...
Gerçekte bir müzik topluluğunun adı olan, "Air Lumière" Hava Yolları'nın uçağındaki koltuğuna yerleşen Yalnız Adam; cebinden çıkarttığı kibrit kutusunun içindeki, kağıt parçasına not edilmiş şifreyi beynine nakşeder etmez, kağıdı ağzına atar ve önündeki içi espresso dolu iki fincanın yardımıyla da yutar...
***
Havalimanında, bir taksiye atlayan Yalnız Adam; Madrid'in merkezindeki devasa bir rezidansın önünde inerek, Fransız'ın verdiği anahtarların kapısını açacağı daireye atar kendini...
Odadaki yatağa bir süre uzanarak gözlerini tavana diken Yalnız Adam, kalktığında da; ilk kez havalimanının tuvaletinde yaptığını gördüğümüz, meditasyon hareketlerini tekrarlamayı da ihmal etmez...
***
Odasından çıkarak bir kafeye gidip oturan Yalnız Adam, kendisine ne sipariş etmek istediğini soran ve öğrendikten sonra da büyük bir fincandakini önerecek olan garsondan (Óscar Jaenada); standart boyutlardaki espressolardan iki fincan getirmesini ister...
Akşam olduğunda da, yeniden dairesine döner Yalnız Adam...
***
Ertesi sabah...
"Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi'nde (Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofía)" gezinen Yalnız Adam; sentetik kübizmin ustalarından ünlü İspanyol ressam ve heykeltıraş Juan Gris'in (1887 - 1927) "Le violon (Keman)" (1913) isimli tablosunun önünde durur ve onu, büyük bir hayranlıkla süzer...
***
Sonrasında da...
Tek kelime dahi İspanyolca bilmeyen Yalnız Adam; bir gün önce kendine, iki fincan espresso ısmarladığı kafeye yeniden uğrayarak siparişini yeniler...
Zira elinde bir keman kutusuyla ortalıkta dolanan ve sadece İspanyolca konuşabilen Keman (Luis Tosar) ile orada buluşacaklardır...
***
Ki çok geçmez ve ceplerindeki kibrit kutularını değişeceği Keman da çıkıp gelir...
***
Keman'ın bıraktığı kibrit kutusunun içindeki kağıt parçasında yazılı şifreyi de ezberleyen Yalnız Adam; onu da, aynen uçakta yaptığı gibi bir güzel afiyetle yutuverir...
Bir kez daha Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi'ne uğrayan Yalnız Adam...
Hava kararınca da...
İçerisinde, anadan üryan bir vaziyette; elindeki (kendisinin, odada bıraktığı çantadan aldığı) tabancayla yatağa uzanarak kendisini beklemekte olan, Çıplak'ın (Paz de la Huerta) bulunduğu apartman dairesine geri döner...
Birkaç gün boyunca birlikte takılacağı, çıplak bedeninin üzerine şeffaf bir yağmurluk giymekte olan Çıplak'ın önerisine rağmen; çalışırken sevişmenin prensiplerine aykırı olması nedeniyle, onunla seks yapmayı reddedecektir Yalnız Adam...
***
Neyse...
Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi'ni gezmeyi ve bellediği mütevazi kafeye uğrayarak iki fincan espresso içmeyi bir Madrid rutini haline getirmiş olan Yalnız Adam; yine aynı kafededir ve ziyaretine bu sefer de, elindeki şemsiyesiyle Sarışın (Tilda Swinton) gelmektedir...
Gelir gelmez de, kendine bir şişe su sipariş eden ve dünyanın geçmişine dair detayları içeriyor olmaları sebebiyle eski filmlere ilgi duyduğunu belirten Sarışın; Alfred Hitchcock'un "Suspicion"ı (1941) ile Orson Welles'in "The Lady from Shanghai" (1947) filmlerinden bahsetse de, Yalnız Adam'ın alakasını çekmeyecektir bu mevzu...
Bu arada...
Yalnız Adam, Sarışın ile de kibrit kutusu değişimi yapar...
Dairesine dönerken de...
Efsaneye göre adını, 16. yüzyıl da hunharca işlenmiş bir cinayetten almış olan ve (okuma yazma bilmeyen insanların sokakları tanıması için gelenekselleştirilmiş) görsellerle süslenmiş çinileriyle de tanınan; Madrid'in merkezi caddelerinden Calle de la Cabeza'dan geçer...
Dakika 40...
Jarmusch'un, aynen bizim gibi sadık izleyicilerini, memnun etmeye devam edeceği filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; ilk defa bir Jarmusch filmi seyredecekleri şaşırtmaya devam edecek olan, 76 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,