Hesabım
    Dune:Çöl Gezegeni
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    5,0
    Kusursuz!
    Dune:Çöl Gezegeni

    “Sinemayı bu filmler kurtaracak”

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Beklenen gün geldi ve pandemi yüzünden gösterimi ertelenen Dune filmi nihayet ülkemizde de seyirci karşısına çıktı. Filmi daha önce izlemiştim ama basın gösteriminde de izledim ve dün akşam yapılan bir özel gösterimde tekrar izledim. Bir filmi 3 kez izlemek hakkında kesin kanaat bildirmek için yeterli; Dune’un bilim kurgu seyircisi için (aslında herkes için) bir ödül olduğuna inanıyorum. Dune, Star Wars kadar ihtişamlı, Mad Max Fury Road kadar tozlu ve onlar kadar etkileyici, ayrıştırıcı dokunuşlar ile de özel bir film.

    Dune, soylu ailesi çöl gezegeni Arrakis’in kontrolüne sahip olan Paul Atreides’in (Timothée Chalamet) hikayesini anlatıyor. Galaksinin farklı noktalarındaki (tıpkı Star Wars’taki gibi mono ekolojik) gezegenler, İmparatora bağlılık yemini etmiş rakip feodal aileler tarafından yönetilmektedir. Çok değerli bir kaynağın tek üreticisi olan çöl gezegeni Arrakis'in kontrolü asil aileler arasında son derece talep görmektedir. Bu kaynağı elde etmek isteyen feodal rakiplerden Harkonnen ailesi tarafından, Paul ve ailesine tuzak kurulur. Bu tuzağın sonucunda Paul'un ailesi darmadağın olarak firari hale gelir. Paul, ailesinin Arrakis’in kontrolünü yeniden kazanması (ve gezegene adalet getirmek) için bir isyan başlatır.

    Bir Yunan tragedyası gibi başlayıp gelişen (ve nihayetlenen) Dune’un hikayesi hayli eskimiş görünebilir çünkü uyarlandığı 6 kitaptan oluşan seri 1965 yılında yayınlandı. Yani, bundan 56 yıl önce ve hikâye o tarihten bu yana yağmalanıyor. Star Wars ya da Game of Thrones, hepsi bir şekilde Dune’a benziyor. Haliyle bu film de onlara… Güç-iktidar-hanedan savaşları, hayatta kalma, yükselme süreçleri, düzen ve adalet getirecek nihai bir savaş! Star Wars’ta gücü (force) kullanan Jedi rahiplerini hatırlayın, burada da sesi (voice) kullanan Bene Gesserit tarikatı var. Luke gibi Paul da ailesi katledilmiş bir soylunun oğlu ve güçle sarmalanmış bir keşif ve büyüme yolculuğuna çıkıyor. Ve o da ne tesadüftür ki Arrakis’e çok benzeyen bir çöl gezegeninde, Tattoine’de yaşıyor. Game of Thrones’taki (savaş kazandıran) ejderhaların yerine çöl solucanlarını koyun. Ailesi katledilmiş John Snow’u düşünün. Yönetme gücüni elinde tutan Lannister’ların yerine Harkonnen’leri koyun.

    Uzatmanın gereği yok; Frank Herbert’ın güçlü eserlerinin etkilediği sinemacıların filmlerinde-dizilerinde Dune ile olan benzerlikler yakalamak mümkün. Belki de bu yüzden (ve biraz da 1984 yılında çekilen başarısız uyarlama sebebiyle) Dune’dan uzak durmak gerek. Gerçekten özel bir dokunuş olmadan seyircide bayat ekmek tadı bırakabilecek bir proje bu ama Dennis Villeneuve önüne çıkan tuzakları aşmayı başarmış ve ortaya hayranlıkla seyredilen büyük bir film koymuş. Üstelik bunu daha hikâyenin başını izleterek yapıyor! Filmin finaline yakın Chani’in de (Zendaya) dediği gibi; “bu sadece başlangıç!”

    Dune, 2.5 saatlik bir hipnoz seansı adeta. Perdedeki şeyden gözünüzü alamıyorsunuz ve muhteşem bir ses tasarımıyla da çevrelenmiş olarak kendinizden geçiyorsunuz. Denis Villeneuve ve ekibi, bilim kurguya düşkün seyirciye sinematik orgazmlar yaşatmak için yola çıkmış gibi duruyor. Gezegen, mekan, araç tasarımları birinci sınıf. Kullanılan her şeyin çöl tozu ve metal pası ile sarılmış olması da yaşayan bir evren fikrini güçlendiriyor. Film boyunca Arrakis gezegeni, bu gezegenden çıkarılan baharat, gezegenin yerel sakinleri olan Fremenler ve gezegen canlıları hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. Dune bu anlamda, James Cameron’ın Avatar’ından bile cüretkar duruyor. Hans Zimmer’in, 2001 Space Odyssey’e ve David Lynch filmine de göndermeler yapan etkileyici temaları da Dune’u sarsıcı bir bilim kurgu başyapıtına çeviriyor. Hayran olduğum bir başka Kanadalı olan Gregory Colbert’in, Ashes and Snow adlı foto-video çalışmasının da filme ilham veren işlerden biri olduğunu düşünüyorum.

    Dune, seyirciye bir final hediye eden ancak tüm hazırlığını yeni filme yapan bir iş. Umarım Dennis Villenuve, Leto Atreides’in (Oscar Isaac) cariyesi Jessica’ya (Rebecca Ferguson) söylediği gibi “daha çok zamanımız olur sanmıştım” diyerek kenara çekilmek zorunda kalmaz. Devam filminin daha da güçlü ve görsel açıdan etkileyici olacağını düşünüyorum. Bu Fransız Kanadalı sinemacıya çok güveniyorum zira Fransızların bilim kurguyu ve başka dünyaları yorumlama biçimi muhteşem. Okuduğum yüzlerce Frankofon çizgi romanının izlerini onların filmlerinde bulabiliyorum. Arap-Afrika ülkeleriyle kültür alışverişine giren kolonici bir ülkeden geliyor olmanın sonuçları bunlar. Bu filmler, Amerikan bilim kurgusunda pek rastlamadığımız (etkileyici) bir ezoterizm barındırıyor.

    Dune’u izleyin, bunu gerçekten hakkeden bir film olması sebebiyle, bulabildiğiniz en büyük salonda izleyin ama ülkemizdeki sinema işletmeciliğinin sıkıntıları sebebiyle Dune’u 2 boyutlu, düzgün perdeli-projeksiyonlu bir salonda izlemenizi tavsiye ediyorum. İlle de IMAX olsun diyorsanız, İstanbul özelinde konuşuyorum, Anadolu yakasındaki Akasya AVM’deki IMAX salonu hem daha büyük hem de projeksiyon kalitesi daha iyi. İyi seyirler…

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top