Kahkahalar attırdığı dakikaları da var,biraz vites düşürüp rölantiye aldığı da.Ama bu tarz komedilerin en az bir kez izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.Hem kadroda çok sevdiğim Joe Lo Truglio da varken...
Bazı erkek çocuklar daha ilkokulda kızlarla daha iyi anlaşmaya daha fazla dostluk yapmaya başlar. Cinsel olarak da kızlardan hoşlanan bu tipler çok fazla erkek arkadaşa sahip değildir. Buna gerek var mıdır? Ya da bu bir sorun mudur?
Bir erkek bir kadınla daha fazla erkek, bir kadın bir erkekle daha fazla kadındır. Evet bu doğrudur, ancak her iki cinste olan eril ve dişil enerji bir süre sonra karışarak dengeye gelerek her iki cins için sıkıntı çıkarmaya başlar. Kadın daha sosyal olduğu için kadınların olduğu ortamlarda dişi enerjisini kolaylıkla depolar. Erkeğin de benzer şekilde erkek arkadaşlarına ihtiyacı vardır.
Seni seviyorum adamım isimli filmin kahramanı Peter, yeni nişanlanmış bir emlakçıdır. Doğru düzgün bir erkek arkadaşı olmadığı gibi, iş hayatında ve kendini ifade konusunda problemleri vardır. Annesi ile arası da ekstra iyidir. Tüm bunlar tek duruma işaret etmektedir: Babadan eril enerji alamamasıdır. Babası diğer oğlu ile arkadaş gibidir. Tek arkadaşı ise yıllarca aynı şirkette çalıştığı arkadaşıdır.
Peter için tek yol kalır; kendi bir şekilde arkadaş bulacaktır. Bir çok yol dener, başına komik olaylar gelse de, o yılmaz ve sonunda tam ihtiyacı olan kişiyi bulur. Onu testesteron hormonu ile tanıştırır. Gerektiğinde savaşmasını veya kaçmasını, bağırmayı, hakkını aramayı, bazen dayak yemeyi... Daha da önemlisi almayı öğretir... Onun evi Peter için erkekliği keşfettiği bir yer haline gelir.
Başlarda Peter’daki bu değişiklikler nişanlısının hoşuna gider ancak giderek derindeki dinamik sarsılmaya başlar. O alan, Peter veren, o baskın, Peter pasifti. Dolayısıyla onun da kendini yeni duruma adapte etmesi gerekiyordu... Aşkın içine düşülen çukurdan ancak böyle çıkabilirlerdi...
güzel bir komedi.şu son yıllarda john hamburg,judd apatow,todd phillips gibi isimlerin başlattığı tarzın güzel örneklerinden.bu filmlerde kurulan ekip çok önemli konulardan biridir,i love you mande oldukça uyumlu ve eğlenceli bir kadro var.daha iyi örnekleri mevcut belki ama burada da süper espriler size keyifli vakit geçirtiyor.tabii ki başta saydığım tarzı seviyorsanız.erkek arkadaş ve sevgilinizin arasında kalmak sanırım başlıca muhabbet diyebiliriz.eğlenmek için tercih edilebilir.
Filmi hiç beğenmedim hatta oyunculuklardan tutun kurgu, senaryo ve hikayeyi çok abartılı buldum. Bu yıl ilk defa bu alanda bu kadar kötü bir film izledim.
Bir John Hamburg filmi.Aşağıdaki ise filme dair şahsıma ait yorumdur.Düşündürmeyen ama güldürenKomedi kalıbındaki filmlerin en büyük ortak noktaları izleyiciyi bir biçimde güldürmektir. Bunun yöntemleri farklıdır. Kimi zaman belden aşağı esprilere bel bağlanır. Road Trip buna iyi bir örnektir. Bazen mimikler ve vücut dili devreye girer. Jim Carrey ve filmleri örnek verilebilir. Kadın erkek ilişkisinin üzerine kurulup bunu bazen ironik düzeyde ele alan filmleri de unutmamak gerekir. Bir de düzeyli komediler vardır. Bunlar iyi kotarılmış bir senaryo ile yine sağlam temellere dayandırılmış espriler ile hedeflerine varırlar. Komedi böyle geniş mezhepli bir türdür anlayacağınız. Kendi içinde bile yapılış biçimine ve kullanılan materyallere göre farklılık gösterir. Bu açıdan hafife alınmaması gereken bir türdür. Zaten izleyiciyi bir korkutmak, bir düşündürmek ve bir de güldürmek ama hakkını teslim ederek bunu yapmak zordur. Türkçe çevirisi ?seni seviyorum adamım? olması gerekir iken her zamanki gibi alakasız bir çeviri ile ?adamım benim? adını almış filmimiz 2009 yapımı. Haziran ayında gösterime girmiş olup sıcak yaz günlerinde insana esir alan mayışma haline belli ki gülme yollu bir çözüm getirilmek istenmiş. Gerçi romantik komedi türündeki filmler yaz sezonuna denk getirilir hep. Sanırım yaz mevsiminde insanlar aşık olmaya daha bir meyilliler. Romantik filmlerde bu fırsattan istifade aşka meyilli insanları çekip paylarına düşen ilgi ve alakanın peşinde. Başarılıyor da bu. Yapımcılar stratejik düşünüyorlar ve izleyicinin filme göstereceği ilginin en fazla olacağı zaman aralığını tespit edip eyleme geçiyorlar. Sonuç çoğu zaman başarılıda oluyor.Filmimize gelir isek konu kısaca şöyle; evlenme arifesinde olan sempatik ve yakışıklı ve de başarılı emlakçı peter ( Paul Rudd ) ile güzel ve de eğlenilecek olmayıp evlenilecek olan kadın türüne dahil zooey ( Rashida Jones ) arasındaki romantik ve aşk dolu ilişkinin zamanla peter in hayatına giren sydney ( Jason Segel ) nedeniyle inişli çıkışlı bir hal alması. Akabinde eğlenceli olaylar gerçekleşiyor. Farklı duygular keşfediliyor ki, özellikle peter için geçerli bu. Hiç erkek arkadaşı yok ve etrafı kadınlar ile çevrili. Düğün için sağdıç bulma söz konusu olunca erkek arkadaş arayışları başlıyor. Zaten her şey bundan sonra başlıyor. Filmde bu çerçevede ilerliyor. Bu haliyle sade bir konuya sahip ama bir o kadar da farklı. Genelde romantik filmlerin odağında hep kadınlar olurdu. Olaylar onların etrafında gelişirdi. Kadınların ilişkileri üzerine odaklanılır onların mutlulukları ya da mutsuzlukları, başarıları ya da başarısızlıkları, aşkları ve de ayrılıkları irdelenirdi. Bu sefer çok farklı. Bir erkek özne yapılmış ve kişiye özel bir durum açılarak işlenmiş. Bu açıdan farklı bir konuya sahip.Hikayemizin odağındaki karakter olan peter kendi halinde bir yaşam süren, güler yüzlü, kibar, özellikle kadınlardan kurulu bir arkadaş çevresi olan birisidir. Zaten sorunda buradan kaynaklanmaktadır. Peter in hayatında hiç erkek arkadaşı yani dost bağlamında yoktur. Yaklaşan düğün için kendisine sağdıç bulması gerektiği için kısa zamanda erkek arkadaş edinmesi gerekmektedir. Bu da kolay olmayacaktır. Birbirinden ilginç olaylar yaşayacak ve neticede bir gün o aradığı kişiyi bulacaktır. Karşımızda sdyney ( Jason Segel ) çıkacak ve film romantik ekenden komedi eksenine yavaş bir kayış gerçekleştirecektir. Sonra iki erkek arasında zamanla dostluğa dönüşecek hatta bir ara peter in zooey i bile boşlamasına neden olacaktır bu. Tabi filmin selameti için iki sevgilinin ilişkisi bir süre sonra eski rayına oturtturulacaktır o başka.Klasik romantik komedi filmi kalıplarından çıkamamış sonuçta filmimiz. Komediye de romantizme de farklı bir soluk katılmamış. Tek fark bu sefer erkek etrafında konunun dönmesi. Bir erkeğin erkek arkadaş edinme çabası ve iki erkeğin yakınlaşmalarının sergilenmesi değişik bir hava yaratmış ama yine de benzerlerinden bir farkı yok. Bu film çok çok kötü demek değil ama harikulade bir filmde diyemeyiz hani. Romantizm unsuru evet olması gerektiği gibi var. Filme artı bir puan kazandıracak bir durum değil bu türü romantizm zaten. Bu açıdan bakıldığında herhangi bir romantik filmden bu anlamda bir farkı yok. Belki karakterlerin canlandırılmasındaki doğallık açısından ya da yaşanan anların işlenişindeki farklı yaklaşımlar ile hareket sağlanıp bir fark yaratılabilir. Birbirine benzerlik göstermemesi bağlamında bunlar olabilir. Genellikle hep tekrar eder kalıplarda işlendiği için romantik filmler bir yerden sonra izleyicide sıkıntı yaratabilir. Filmimiz bu çerçevede evet klişe uygulamasına giriş yapıyor. Araya giren üçüncü kişilerin esas erkek ve kadının arasındaki ilişkiye çomak sokması, ardından gelen ayrılık veya kavgalı olma durumu, sonrasında üçüncü şahısla arası iyi olan öteki iki şahıstan birisinin bu üçüncü şahıs ile arasına mesafe koyması, sonra bu iki kişinin kendi iç dünyalarına dönüp boşluk hissetmeleri, bu arada esas kadın ve erkeğin arasının düzelmesi, ilişkilerini donduran iki kişinin hüzünlü haline üzülen iyilik meleği bir başka kişinin ya da esaslardan birisinin o iki kişinin arasını düzeltmek için devreye girmesi ve nihayetinde herkesin başına gökten elmaların düşüp kimsenin hani bana hani bana dememesi. İşte böyle de klişe kalıplar ile bezeli olduğu için filmimiz ne yazık ki sıradanlıktan kurtulamamıştır. Yoktur yani benzerlerinden bir farkı.Yönetmen üç uzun metrajlı filme imza atmış. Son ikisi komedi romantizm türünde. Yeni bir sima olduğu için sinemada yönetmen ilk filmlerinde klişelere bel bağlaması gayet doğal. Yönetmen sonuçta izleyiciye istediğini vermiş. İyi vakit geçirmelerini sağlamış. Sinemada yenilik istemeyen, türlerde yeni bir soluk arayışında olmayan izleyicileri memnun edecek bir yapım ortaya çıkmış. Karakterlerden filmin merkezinde olan iki erkek karakteri canlandıran Jason Segel ile Paul Rudd in oyunculukları doğallıktan biraz uzak. Yer yer yapaylığa, abartıya kaçmakta. Özellikle sdyney karakteri sanki komik olmak için insan üstü bir çaba göstermekte. Aslında filmde komedi bu karakter ile birden işlerlik kazanıyor. Karakterlere farklı anlamlar yüklenmiş ve iş bölümü yapılmış gibi. Peter ve zooey karakteri romantizmi sırtlanmışken, sdyney karakteri komediyi üstlenmiş ve peter de ona ilerleyen süreçte yardımcı olmakta. Ne kadar başarılı olunduğu görecelidir ama dediğim gibi iyi vakit geçirmek için uygun bir film. İlginç yanı filmin erkeklerin dünyasına bir bakış atması. Peter karakteri görüleceği üzere hemcinsleriyle sağlıklı bir ilişki e iletişim içine girememekte. Aslında hayatından dostum diyeceği hiçbir erkek yok. İş yerinde tek bir erkek var ama o da arkasından işler çeviren dost denilemeyecek birisi. Yönetmen burada gerçek hayatta ender rastlanan kişilik çerçevesinde konuyu işlemekte. Erkeklerin genelde erkekler ile sosyalleştiği bir gerçek. Nasıl kadınlar her türlü sırlarını yine kadınlar ile paylaşırlar, aynı şekilde erkekler içinde u durum geçerlidir. Cinsler arası bir kaplaşma var aylayacağınız. İşte yönetmen bu kaplaşmayı bozan peter karakterinden hareketle erkeklerin dışarıdan bakıldığında kadınlar tarafından anlam verilemeyen dünyasına ışık tutmuş.aslında peter in erkeklerden uzak olmasının erkek kardeşinin eşcinsel olmasıyla dolaylı bir bağlantısı olabilir. Bir nevi savunma psikolojisi. Genliğinden beri kızlar ile ilişki kurmasının ardında evin nihayetinde tek erkek çocuğu olmasının etkisi olabilir. Sonuçta eğlendiren zararsız olup düşündürmeyen ve bu hali ile izleyiciyi yormayıp i.ine serpiştirilmiş klişeler ile hiç yabancısı olunmayan, farklılık olarak bir tek erkekleri ele alıp onları farlı kombinasyonlarda eşleştirip bölmek suretiyle kendince bir özgünlük yakalamaya çalışsa da pek bir önem atfedilmeyecek olan, anlık iyi vakit geçirip son bulduğunda ise film büyük ihtimal ile akılda bir şeyler bırakmadığı için unutulup gidecek, vasatın az birazcık üstüne çıkar niteliği ile orta karar bir film var karşımızda. İzleyin ve görün efenim derim ben.- I Love You,Man ( Adamım Benim )
Hayatı kızlarla paylaşmış bir adamın kendi düğünü için sadıç bulma arayışını anlatan güzel bir komedi filmi.Yanlış anlamalar-algılamalar,gerçek bir arkadaş, hayatı yaşama adına alınması gereken güzellikleri anlatan komedi...Saygılarımla...
Evlenme kararı alan Peter ve Zooey,düğün hazırlıklarına başlarlar.Her şey güzel devam ederken Peter sağdıç olmasını isteyecek kadar samimi bir arkadaşının olmadığının farkına varır.O nasıl oluyor demeyin bende anlamadım.Bu yaşa gelmiş hayatında yeni fark ediyor samimi bir arkadaşı olmadığını:)Neyse,hikaye bu şekilde Peterin bir arkadaş edinme çabaları üzerine devam ediyor.Adamım benim,tipik o Amerikan garip sevgili,arkadaş,ilk gece falan filan gibi arayış üzerine kurulu.Komedi filminden çok eğleneli bir film.Yani kişiye göre değişir tanım.Bence pek komik değil.Az çok eğlendim ama çok beğendiğimi söyleyemem.Aradığımı yeterince bulamadığım için Rashida Jones benim bu filmdeki en büyük artım oldu.Zira tip olarak çok beğendiğim bir hatundur.Daha çok erkeklere yönelik bir film anlayışını benimseyen adamım benim,çerezlik bir film.
Çok fazla güldürmese de film boyu tebessüm suratınızdan hiç eksik olmuyor..Farklı bir konusu dikkat çekiyor.Filmin akışı gidaşatı çok iyi.Oyunculuklarda başarılı.Aldığı puanıda gerçekten hakediyor.10/8
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.